Kaderin ilahi bir dokunuş ile ömürlerini birbirine ördüğü iki genç için uykusuz geceler başlamıştı. Bir kaç gün içinde hayat rotalarının tamamen değişmesi sebebiyle ikisi de uyuyamıyor bu yeni duruma alışmaya çalışıyorlardı.
Bir kez daha İstanbul siyaha bürünmüşken karşılıklı iki odanın penceresinden de gaz lambasının ışığı sızıyordu karanfil sokağa.
Belli ki bu daha başlangıçtı. Yusuf pencerenin önününe oturmuş karşı pencereye bakarak başına bela olan kıza karşı kinini büyütürken Gülnihal ise evleneceği kişinin bir gün önce çarpıp "yolun yoluma bir daha düşmesin" diye ağız dolusu sitem ettiği o yakışıklı olduğundan habersiz hayaller kuruyordu.
Dilruba odasına geçmeden önce dakikalar boyu Yusuf'un neye benzediğini konuşmuşlardı. Ve genç kız doğal olarak merak ediyordu. Aslında bir çok kızın kalbini çalacak kadar dillere düşmüş bir erkek güzeli olduğunu duymuştu ama yine de ister istemez zihninin gündeminde ki konuyu oluşturuyordu Yusuf. O nedenle garip hissetmişti.
Perdeyi araladı usulca. Karşı pencereye bir kez baksa ne olacaktı ki sanki?Gecenin o vakti uyanık kimse olmazdı. Hem o saatte yüzünü seçemezdi ama belki boyunu posunu görürdü evleneceği adamın.
Yusuf ise Gülnihal'e nazaran daha şanslıydı. En azından evleneceği kızın neye benzediğini biliyordu. Her ne kadar antipati duyuyor olsa da. Fakat onun için en büyük dertte buydu zaten. Evleneceği kişiyi tanıyor olması. Yada tanımak denir miydi buna? İnsan bir kaç kez gördüğü insanı tanıyor sayılır mıydı? Aynı şeyleri defalarca düşünüp karşı pencereye bakarak nefretini taze tutarken birden karşı pencerenin perdesinin aralandığını gördü ve seri bir hareket ile duvardaki gaz lambasını üfleyerek söndürdü.
Çünkü yakalanmasının bir çok kötü sonucu olabilirdi. Bunlardan birincisi Gülnihal'in onu evlenene kadar görmesini istemiyordu. Sebebi ise bir kaç gün önceki çarpışma faciasından sonra ikisi de birbirinden nefret etmişti bunun üzerine Gülnihal Yusuf'un arkasından "Sevimsiz" ve "Kaba serseri"diye bağırmıştı. Yusuf kendinden nefret eden kızın evlenene kadar hayaller kurmasını ve evlendiği gün karşısında nefret ettiği adamı görmesini istiyordu. Tamamen intikam stratejisiydi yani. Gülnihal'in umutlarının bir bir yok olduğuna, bütün hayallerinin düşen camdan birer vazo gibi kırılıp dağılmasına şahit olmak istiyordu. Bu yüzden evlenene kadar kendini sır gibi saklamalıydı. İkinci bir sebep ise röntgenci bir sapık pozisyonuna düşmekten çekinmesiydi. Ve son olarak evliliğe meraklı genç bir adammış gibi gözükmekte istemiyordu. Bütün bu nedenlerden dolayı gizlendi.
Daha fazla gece ile cenk etmesinin de bir manası yoktu keza. İki rekatlık teheccüd namazı kılıp kendini uykunun o serin kollarına bıraktı.
Sabahın ilk ışıkları ile konakta görülmeye değer bir koşuşturma baş göstermişti. Serra hatun evin bütün çalışanlarını örgütleyip ellerine birer yapılacak listesi tutuşturmuş ve görevlerini bir bir sıralamıştı. Hiç zaman kaybetmeden bu işin olup bitmesini istiyordu. Ve gerekli her şeyi çok öncesinden planlamıştı. Geriye kalan tek şey titizlik ile uygulanmasıydı.
Genç beyler ise kıldıkları cemaat namazının ardından hızla büyük salonda kahvaltılarını ederek tabiri caiz ise bir an önce konaktan toz olmak istemişlerdi. Çünkü annelerinin yeri geldiğinde ne kadar telaşlı ve otoriter olduğunu en iyi onlar biliyorlardı.
"Annemden korkulur abi" dedi konağın hengamesinden ilk kaçan Hamza, Ömer ile babalarının olan tersaneye giderken. Ve devam etti annesi gibi gülünce neredeyse kaybolan çekik gözleri eşliğinde "Yusuf abimi bile dize getirdi. Hayranım valla bir şeyi istesin yeter ki allem edip kallem edip dediğini yaptırıyor "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...