11.Bölüm

18.8K 1.3K 319
                                    

Zamanın çarkı ağır ağır dönerken, vaktine esir düşmüş her nasip bir bir kırıyordu zincirleri. Yaşanması gereken ne varsa bir adanmışlığa gebe gibi..

O gün de öyleydi. Değişim zamanı gelmiş ne varsa, alıp beraberinde götürecekti geçen zaman. Bu yüzden usulca aralandı kapılar, hemen önünde bekleyen düğünden sebep.

Cuma günü cuma namazından sonra, konağın bahçesindeki Kur'an şöleni öncesi kurbanlar kesilmeye başlanmış, karanfil sokağının sakinleri, eş, dost, akraba kadınları ile birlikte işe koyulmuşlardı. Kimi büyük kazanlarda pişen keşkekleri ağır ağır karıştırıyor, kimi ise konağın kalfaları ile bahçedeki masaları düzenliyordu.

Aynı sıralar da bakır ıbrıklara yapılan şerbetler de evin genç beyleri tarafından Kur-an tilafetindeki erkeklere ikram ediliyordu. Doğru olduğu üzere erkek ve kadınlar ayrı bölümlerde ağırlanıyordu. Bunun için Hatice kadının bahçesi kadınlara açılmış, erkekler için ise güz konağının bahçesi uygun görülmüştü.

Kesilen kurbanların bazıları yenmek için hazırlanırken kalanı pay pay ayrılmış ve herkesin nasiplenmesi için mahallenin çocukları ile kapı kapı bütün evlere dağıtılmıştı.

Eğer güzel bir şeyler oluyorsa herkes nasiplenmeliydi. Bu diyarın insanları o kadar yüce kalplilerdi. Keza eğer bir acı varsa ona da ortak olunur, kimse aman bana ne diye sırt çevirmezdi kimseye. Sözün özü yaşanılası kentin yaşanılası insanlarıydı onlar.

Üç gün, üç gece süren düğün nihayete etmeye başladığı sıra tatlı bir yorgunluk çökmüştü konak ahalisinin üzerine. Neyse ki artık bütün koşuşturma sona eriyordu. Pekte uzak olmayan hatta hemen yan konak olan gelin evinin önünde gelenekselleşmiş bir dua ritüelinin ardından Gülnihal büyük bir coşku ile alınmıştı.

Aynı anlar sadece Yusuf gözükmüyordu ortalarda. Annesi ve kardeşleri orada bulunmama nedenini zoraki evliliğine bağlasa da işin aslı öyle değildi. Yusuf kurguladığı oyunun son perdesinde kendini ele vermek istemiyordu. Sona bu kadar yaklaşmışken vazgeçemezdi. Gülnihal hala onun yüzünü görmemişti çünkü.

Kaba ve kendini istemeyen bir adam ile evlendiğini biliyordu sadece. Aslında o adamın nefret ettiği diğer genç adam olduğunu değil. İşte bu yüzden gizleniyordu Yusuf. Zordu elbette lakin değerdi. O gece kendisini karşısında bulacak Gülnihal'in yüzünde göreceği hayal kırıklığı ve acıya değerdi. Bütün bunları sırası ile tekrar düşünüp aklındaki sedire oturttuğunda "Sabret az kaldı" dedi kendi kendine.

Genç kız ise yeni yuvasına gireceği zaman etrafındaki bütün kalabalığı unutmuştu.. Endişelerini de.. Arkasından hala ağlamakta olan annesi ve kız kardeşini de...

Sonra başını göğe kaldırdı. Ne çok yıldız vardı o gece. Ve sanki... Sanki hepsi de Gülnihal gibi zor tutunmuşlar da birazdan üzerine dökülüvereceklerdi. "ALLAH'ım izin ver yıldızların yağsın yüreğime... Yoksa içimde ki karanlık beni yutup yok edecek.. İzin ver ALLAH'ım.. İzin ver yıldızların dökülsün yüreğime, dilime, en kuytu, en gizlilerime" diye dua etti içinden. O kadar masum ve yalın bir yakarıştı ki bu, ne kadar canının yandığının kanıtlar nitelikteydi. Ardından büyük bir nefes alıp "amin" dedi...

Ve o an içinde bambaşka bir korkunun varlığını hissetti. Gece boyu uyuyamamıştı sadece bir ara dalmıştı. Ya da öyle zannediyordu. O kısacık an da ise bir kabusun içine düşmüştü.. Bir mezarlık görmüştü. Yağmur ve karanlıkla birlikte.. Bir kaç tane de yavru köpek. Tekrar rüyayı hatırlaması üzerine duraksadı bütün umursamazlığıyla. Ve gözünde canlanmasına izin verdi o büyük kabusun..

Sisli ve yağmurlu bir gecede bir kaç yavru köpeğin peşinden gitmeye başlamıştı. Üzerinde beyaz bir elbise vardı ve saçları açıktı.. Rüya ya işte... Sonra bir mezarlığın önünde bulmuştu kendini. Daha ne olup bittiğini anlayamadan önündeki büyük ve gri bir taş dikkatini çekmişti. Taşta kan vardı, hava da sis, gözlerinde buğu ve içinde giderek şiddetlenmeye yüz tutmuş bir korku. Sonra durup ellerini açmış ve gördüğü manzara ile dehşete düşmüştü.. Tenine değen her bir yağmur damlası kana dönüşüyor ve ılık ılık yol alıyordu vücudunda. Bir süre sonra üzerindeki elbise tamamen kırmızı renge bürünmüştü. Yavru köpekler de ortadan kaybolmuşlardı.... Bu kadarını hatırlaması bile gözünden bir kaç damla daha yaşın akmasına yetmişti Gülnihal'in. Daha fazla düşünmek korkusunu tetiklemekten başka bir işe yaramayacaktı. Unutmalıydı.. Bir "bismillah" döküldü dilinden ve devam etti yeni hayatının ilk başlangıcına doğru adım atamaya.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin