Onu heyecandan heyecana sürükleyen adamın getirdiği iki inciri de olabildiğince yavaş yedi Gülnihal, Yusuf'un yanı başındaki bakışları eşliğinde. Biliyordu bir şey yerken sıkmaz, üstelemezdi.. Asıl mesele incirler bitince başlayacaktı. Öyle de oldu..
"Artık bana ne olduğunu söyleyecek misin Gülnihal?"
Bir kaç kez söylenmeye yeltenip sustu Gülnihal. Sonra kaşlarını olabildiğince yukarı kaldırıp "ıııı" dedi hayır anlamında.
Yusuf anladı ki Gülnihal karşısında başarı elde etmesinin imkanı olmadığı bir anın içine düşmüştü. Yine yeni yeniden..
"Iıı mı? Sen iyiden iyiye konuşmayı unuttun.. Var işte bir şey, söyle kurtul.. Hem ben seni bilirim için içini yiyor şuan. Konuşmadan duramazsın ki sen"
Gülnihal aynı mimikler ile yok diye diretince, alındı Yusuf.. "Kendinle bile benimle konuştuğundan çok daha fazla konuşuyorsun.. Tamam istemiyorum söyleme bir şey" Dedi. Doğruldu, banyoya yöneldi.. Üzerini değiştirdi önce.. Sonra abdest alıp namazını eda etti.. O sıralarda karısı odadan buhar olup uçmuştu elbette.. Utanmıştı biraz.. Hem emin de değildi.. Bütün belirtiler hamilelik delaleti idi fakat emin olmadan hem kendini hem Yusuf'u kuru bir mutluluk ile karşılaştırmak istememişti.. Kendince haklı sebeplere tutunmuştu yine, Yusuf'un kırılabilecek olmasını hesaba bile katmadan.
Merdivenlerden inerken holde konuşan Ömer ve Hamza'yı görmemiş gibi başı önde geçti hızlıca.. O iki kafadarın ne konuştuğunu tahmin etmek pek güç değildi çünkü..
Mutfağa inince Zeliha'yı kenara çekti ve fısıldadı.. "Bu durumlardan anlayan biri var demiştin uzak mı evi buraya?"
"Köşede ki mavi ev" dedi Zeliha "İstiyorsan iki dakika gidip gelelim. Güllü nine bu işlerin piri, bu çevrede herkes onu tanır hem hiç yanılmamış bu vakte kadar"
"Tamam" dedi Gülnihal "Hemen gidip gelelim yoksa Yusuf öğrenene kadar bakışları ile öldürecek beni"
Zeliha güldü. Evlilik böyle bir şey demek ki diye geçirdi içerisinden, ikisi de birbirinden komikti çünkü.. Ve dışarıdan onları izlemek oldukça keyifliydi. Keşke onlarda bir kez olsun öteden bakabilselerdi kendilerine.
Hemen feracelerini üzerlerine takıp çıktılar.. Kapıdan giren Mustafa'ya da acil bir işlerinin olduğunu ve tekmili yarım saate döneceklerini söylemeyi de ihmal etmediler.. Hani olur da biri sorar ise aynen böyle söyle demek gibi bir şeydi bu.. Ki sormaları kaçınılmaz iken.. Yusuf bunun için de kızacaktı ama o an, o riski göze almıştı Gülnihal.. Yoksa bütün gece uyku girmeyecekti gözüne..
Yusuf giriş kata kadar sessizlik ile birlikte indi.. Yine bir şeyler oluyordu.. Kimseciklerde gözükmüyordu ortalarda.. "Her ne oluyorsa altından sen çıkmazsan bende Yusuf değilim Gülnihal" diye söylendi bahçe merdivenlerini ağır adımlarla geride bırakırken... Hissetmek değil, tanımaktı bu.. Ve Gülnihal'i tanımak hazırlıklı olmanın koşuluydu sanki.. Bir kargaşanın yanı başında oturuyormuş gibi.. Beklenen bir o kadar da şaşırtıcı olan.
Çimenlerin arasına inci gibi dizilmiş taşlarda tok sesler bırakırken çardakta fısıldaşan kardeşlerini gördü.. Ufak ikili Mustafa'ya sokulmuş soluksuz konuşuyorlardı. Daha çok meraklandı.. Yanlarına gittiğinde, merakı yerini öfkeye bırakmaya başlamıştı.. Çünkü onu görmeleri beraberinde bıçak gibi susmuş, sanki hiç konuşmuyorlarmış gibi davranmaya başlamışlardı.. Olacak iş değildi.. Bir kaç dakika ayakta durup sıra ile üçünde gezdirdi bakışlarını.. Sonra ellerini cebinden çıkarıp oturdu.. O sert bakışları her biri ile buluştuğunda ortam daha da buz kesmeye başlamıştı.. Ama kimse sözün ucundan tutupta çekmeyi başaramamıştı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...