Sabah ezanının konağın içinde yankılanması ile birlikte, kapılar ardı ardına açılıp kapanmaya başlamıştı. Hanede ki herkes ezan ile uyanır namazlarını kılar, sonra evin beylerini işe uğurlarlardı. Rutin bir durumdu bu. Serra hatun o sıralar her sabah eşi ve dört oğlunun ardında saf tutuyor bütün aile güne cemaat namazı ile merhaba diyordu. Çünkü her şeyden önce ALLAH'ın rızasını kazanmayı baz alırdı konak sakinleri.
O sabahta öyle olmuş, Yusuf ezanı duyar duymaz kalkmıştı. Gün aydınlanmadığı için ilk olarak duvarda ki gaz lambasının fitilini ateşlemiş sonra abdestini alıp her zaman ki gibi jilet misali özenli ve pak giyinmişti tabiri caiz ise.
Genç adam sağ kolunun düğmesini ilikleyerek kapıya uzandığı an diğer iki kapı da aynı anda açılmıştı.
Enteresan bir şekilde eş zamanlı açılan kapılar ile birlikte Yusuf , Mustafa ve Ömer birbirlerine baktılar.
"Hayırlı sabahlar"
"Hayırlı sabahlar"
"Hayırlı sabahlar" oldukça şık giyinmiş bu üç delikanlı selamlaştıktan sonra 3.katta ki diğer kapının açılmadığını fark etmişlerdi. En üst kat beyzadelere tahsis edilmişti. Sadece dört oda bulunuyordu. Yani her biri karşılıklı dizilmiş odalar da kalıyorlardı.
"Bu kerata yine mi uyanmadı?" Yusuf'un sorusu ile Ömer hemen devreye girdi. Hamza'nın her sabah geç uyanması nedeniyle namazdan önce muhakkak onu bekliyorlardı. Ve iki büyük abisinin sinirlenmesini istemeyen Ömer uyandırma operasyonunda mecburi bir gönüllülük üstlenmişti. Ömer tam kapıya yaklaşmıştı ki bir alt kattan şımarık ve şen ses tonu eşliğinde bir sitem duyuldu.
"Yine günahımı alıyordunuz değil mi suç üstü yakaladım sizi. Hem en erken ben uyandım ne haber" Hamza'nın sesi ile merdivenlere dönen üç genç, küçük kardeşlerinin sevimli hali ile kaşlarını kaldırdılar. Hamza 18 yaşında genç bir delikanlı olsa da hala abilerinin nazarında pohpohlanmayı ve şımartılmayı seven küçük bir erkek çocuğuydu. Hiç bir zaman onların gözünde büyümeyecekti belki de. Bir gün kendi yuvasını kursa bile.... Hamza'lı dakikaların ardından ahşap merdivenleri inleterek aşağı indiler ve hep birlikte namazlarını eda ettiler. Sonrasında ise özenle hazırlanmış kahvaltı masasında buluştular tekrar.
"Hamza nasılsa erken uyandı enerjisi bitmez bugün. Tersanede ustalara çıraklık yapsın gün boyu " dedi Mustafa Ömer'e göz kırparken.
O da abisinden aldığı pası ustalıkla karşıladı.
"Tamam abi aklıma getirdiğin iyi oldu" İki genç sinsice gülerken Hamza'nın yüzü düşmüştü.Sadece Yusuf sessizdi masa da. Gözleri yine tabağındaydı. Önündeki bakır bardaktaki sudan bir yudum aldı ve "Sen bugün benimle gel Mustafa. Toptancılar gelecek. Eyüp'te ki dükkanın ihtiyaçlarını da temin etmiş olursun. Sonra iki iki uğraşmayalım" dedi hemen karşısında oturan kardeşine.
"Olur tabi abi. Hem eksikler vardı, sipariş listesi de bayağı kabarmıştı " diye yanıtladı. Oğullarının birbirleri ile olan samimi sohbetine, muhabbetine ve şakalaşmalarına müptela olan Ahmet bey ve Serra hatun için keyifli geçen sofranın ardından gençler sıra ile çıktılar konaktan.
" Hayır ile gidip hayır ile dönesiniz. ALLAH kolaylıklar versin "
Sabah dualarını alan gençler de ikişerli ayrılıp işlerinin başlarına doğru yola çıkmışlardı. Hamza ve Ömer'in yolu uzun olduğu için fayton beklemek zorundalardı.
Aynı esna da yan konağın bahçe kapısı da açıldı büyük bir gürültü ile.
" Dikkatli gidin"..... "ALLAH'ım sen bu iki deli kıza akıllar ver. Gülnihal, Dilruba koşmayın düşeceksiniz" diye seslendi yaşlı kadın bahçe kapısından gülüşerek çıkan iki kızın ardından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...