Başımda ki ağrı ile zar zor gözlerimi aralamaya çalıştım. Sesler kesik kesik geliyordu. "Alaz bey, aşırı stresten olmuş. Çok stres yapmaması gerekiyor." Alaz'ın kafasını salladığını hissettim, sonra odanın açılıp kapanma sesi. Sanırım odada ki doktor gitmişti. Gözlerimi tamamen açtığımda ilk olarak yeşil gözlerle kesişti bakışlarım. İfadesiz bir suratla yüzüme bakıyordu.
- Su verir misin?
Diye fısıldadım. "Polat," diye bağırdı odanın dışına doğru. Birkaç dakika sonra Polat odaya girdiğinde Alaz konuştu. "Duru'ya su ver, ben şirkete geçiyorum." Cümlesini bitirdikten sonra ayağa kalktı ve yatağın üzerinde ki ceketini alarak odadan çıktı. Polat baş ucumda ki komodinin üzerinde ki sürahiden bardağa su doldurmaya başladı. Kırılmışlık her zerremdeydi. Su başucumdaydı ve Alaz bir bardak su vermeye bile tenezzül etmemişti. Bu kadar mı nefret ediyordu benden. Polat doğrulmama yardım ederek bana suyu içirdi ve baradağı yerine koyarak doğruldu. "Başka birşey ister misin?" 'Hayır' anlamında kafamı salladım ve yavaşça ayağa kalktım. Oda dar gelmeye başlamıştı.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu Polat. "Biraz dışarı çıkacağım," diye yanıtladım. "Yaren saçmalama, Alaz dışarı çıktığını öğrenirse önce beni sonra korumaları öldürür."
- O zaman korumalara emir ver dışarı çıkmama izin versinler!
Dedim sert sesimle. Ona hâlâ oldukça sinirliydim. Sesli nefes verdi. "Bak Yaren, beni zor durumda bırakıyorsun." Omuz silktim. "Umurumda mı sanıyorsun. 1 haftadır bu evdeyim ve bunaldım. Dışarı çıkıp biraz dolaşmam lazım."
- Bende seninle geleyim?
"Hayır."
- Bari Alaz'dan izin al.
Alayla gülümsedim. "Bana bir bardak su vermeyen adam dışarı çıkmama mı izin verecek?" Onu arkamda bıraktım ve odadan çıktıktan sonra evden ayrıldım. Bahçe kapısından çıkacakken iki tane koruma önüme geçti ve çıkmamı engellediler. Ofaladım, şimdi birde onlarla uğraşacaktım. "Yaren hanım, Alaz bey'in kesin emri var. Dışarı çıkamazsınız." Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Polat Alaz'ı aradı ve izin aldı. İsterseniz gidin Polat beyinize sorun." Birbirlerine baktıktan sonra geçmem için kenara çekildiler. Bahçe kapısından çıkarak yürümeye başladım ve temiz havayı içime çektim.
Şu an olmak istediğim tek yer Caner'in yanıydı. Caddeye çıkarak karşıya geçtim ve cadde boyunca yürümeye başladım. "Yaren." Tanıdık gelen sesle arkamı döndüm. Çağatay bana doğru yürüyordu. Yanıma geldiğinde konuştu. "Çok dalgındın sanırım, çağırdım duymadın." Kafamı salladım. "Evet, düşünceler zihnimi bırakmıyor." Kaşlarını çattı:
- İstersen düşüncelerinden sıyrılmana yardım edebilirim?
"Nasıl?"
- Sana bir kahve ısmarlayıp sohbet ederek tabiki.
Kıkırdayarak "olur," dedim ve caddenin karşısında ki kafeye doğru yürümeye başladık. Kafeye girdiğimizde masalardan birine oturduk ve Çağatay sade kahve, bende sütlü kahve sipariş verdikten sonra arkama yaslandım. "Ee evliliğiniz nasıl gidiyor?" Çağatay'ın sorusuna alayla gülümsedim. "Sence?" Diye sordum.
Sustu. İnsanlar susardı. Çünkü bazı şeylere kelimeler yetmiyordu.
Birkaç dakika sessizliğin ardından kahvelerimiz geldi ve ilk konuşan Çağatay oldu. "Okuyor musun?" Olumsuz anlamda kafamı salladım. "Çok genç görünüyorsun, neden okumadın?" Hüzünle başımı şehrin kalabalığına çevirdim. "Ailem okumama izin vermedi."
- Anladım. Peki kaç yaşındasın?
"18"
Gözlerini büyülttü. "Yaren, Alaz'ın 24 yaşında olduğunu biliyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)
Roman pour AdolescentsBir adam ve bir kadın. Geçmişin kirli pençeleri... İntikam almak isteyen bir adam. Tek hayali, sevdiği adamla sonsuz olmak isteyen bir kadın. Kadının bu hayalini elinden alıp tutsak eden adam: ALAZ AKSOY Hayatı çaresizlikten ibaret olan, sürekli yar...