Karşımda ki adam dengelerimi alt üst ediyordu. Benden nefret ettiğini fazlasıyla belli ediyor, ama onu sevmemi istiyordu. Acımasızca fısıldadım:
- Ama ben seni sevmek istemiyorum.
Gözlerinde kırılmışlık görür gibi oldum. Ama bu bir yanılgı da olabilirdi. "Ya bir gün seversen?" Diye sordu. Gözlerimi gözlerine diktim. "O zaman, kendime olan saygımı yitirmiş olurum." Baktım gözlerine. O bana acımamıştı. Bende
ona acımayacaktım. Odadan ayrılarak salonda ki koltuklardan birine oturdum. Başım feci derecede ağrıyordu. Parmaklarımla şakaklarımı ovalamaya başladım. "Yaren, iyi misin?"- Başım çok ağrıyor Pınar. Ağrı kesici var mı?
"Var. Dur getireyim hemen." Gözlerimi yumdum. Birkaç dakika sonra Pınar'ın getirdiği hapı ve suyu içerek sırt üstü koltuğa uzandım. Bunlar çok fazlaydı. Bu yaşadıklarım çok ağır geliyordu. Alaz giyinmiş bir şekilde odadan çıkarak çaprazımda ki tekli koltuğa oturdu. "Pınar," diye seslendi. "Efendim Alaz abi?"
- Eşaylarını hazırladın mı? 3 saat sonra çıkacağız.
"Hazırladım." Alaz bana döndü. "Ne oldu sana?" Şakaklarımı ovalamaya devam ettim. "Başım çok ağrıyor."
- Ağrı kesici içtin mi?
"Evet." Ağalamaklı bir sesle kurmuştum bi cümleyi. Bi anda duygusallaşmıştım. Alaz hafifçe tebessüm etti ve ayağa kalkarak elimden tutup beni de kaldırdı. Pınar banyoya girmişti. Odaya girerek yatağa uzandı ve benide yanına çekerek uzanıp başımı gögsüne yaslamamı sağladı. Dirensemde bir işe yaramamıştı.
"Duygusallaştın mı sen bi anda?" Dedi şefkatli bir sesle. Yüzümü göğsüne gömdüm. "Ağlayabilirsin istersen?" Sanki bu cümleyi bekliyormuş gibi gözlerim bir damla yaş akıttı.
İyice sarıldı bana.
İyice sokuldum ona."Arkadaşının adı neydi?" Diye sordu bi anda. "Zehra," diye fısıldadım. "Soyadı?" Dudaklarımı yaladım. "Hatırlamıyorum. Yine de bulabilir misin?"
- Bulurum, verdiğim sözleri tutarım.
Gülümsedim. "İzlanda'ya gidemedik," dedi. Onu tamamen unutmuştum. "Gidecek miyiz?"
- Gideriz.
"Ne zaman?"
- Ne zaman istersin?
Sorusuna bir cevap veremedim. Caner ile aynı şehirde olmak bile bana huzur veriyordu. Ve ondan daha çok uzak kalmak...
"Benim için fark etmez," dedim ve gözlerimi kapattım. Başımdaki ağrı yavaş yavaş geçiyordu.
----------------------
Arabadan inerek dağ evine giriş yaptık. Pınar yol boyunca üzgün suratıyla oturmuştu. Direkt salonda ki koltuklardan birine kuruldum. Pınar'da yanıma oturdu. "Duru!" Alaz'ın sert sesi ile sıçradım ve salona giren öfkeli ifadesiyle karşılaştım. Refleks olarak ayağa kalktım. "Birşey mi oldu?" Diye sordum titreyen sesimle:- kasadaki paraları sen mi aldın?
Şokla gözlerimi büyülttüm. "T-tabi ki hayır. Bu evde kasa olduğunu bile bilmiyordum." Baikaç adımda tam karşımda durdu. "Yalan söyleme! Ne zamandır bu eve senden başka kimse gelmiyor. Polat ve Pınar geldi sadece. Onlarda almaz!" Hayretle ona baktım:
- Ne yani, ben mi alırım?!
"Senden beklerim böyle bir şeyi."
- İleri gidiyorsun Alaz.
"Kes sesini Duru! İleri giden sensin! Ne yapacaksın paraları? Nasıl çözdün kasanın şifresini? Yoksa Caner ile berab..." Hızla attığım tokatla başı yana çevrildi. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. İşaret parmağımı tehditkar bir şekilde ona doğru kaldırdım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)
Genç KurguBir adam ve bir kadın. Geçmişin kirli pençeleri... İntikam almak isteyen bir adam. Tek hayali, sevdiği adamla sonsuz olmak isteyen bir kadın. Kadının bu hayalini elinden alıp tutsak eden adam: ALAZ AKSOY Hayatı çaresizlikten ibaret olan, sürekli yar...