8. Bölüm

1.6K 92 44
                                    

Harelerine baktım. Hiçbir ifade yoktu, ya da ben anlamıyordum. Bilmiyorum.

O da benim gözlerimin en derinine bakıyordu. Sanki orada bir şeyler görüyormuş gibi. Oysa ki ben şu an ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum.

Tebessüm ederek kafamı iki yana salladım ve "hiç sanmıyorum," dedim. Bakışlarımı karşımda ki yanan ateşe çevirerek devam ettim. "Benim zaten sevdiğim bir adam var, ve ömrümün sonuna kadar o adamı seveceğim."

- Ulaşamayacağın adamı mı?

Diye sordu. Gerçek yüzüme bir tokat misali çarptı.

Ulaşamayacağım adam...

Dolu gözlerle konuştum. "Belki bir gün ulaşırım." Bunun olmasını ondan istiyormuş gibi konuşmuştum. Caner'e ihtiyacım vardı. Caner'e çok ihtiyacım vardı. Tehlikeli bir gülümsemeyle "böyle bir şeyin mümkün olacağını sanmıyorum," dedi. "Neden? Beni sevmiyorsun, benden nefret ediyorsun. İntikam için yanındayım. İntikamını al, sonrasında beni bırak." Sesimin titrekliği çok belliydi.

Ve ben, söz konusu Caner'e kavuşamamak olunca çaresizliği hep en derinimde hissediyordum.

Birşey söylemedi, ayağa kalktı ve gitti. Kahvemi kenara koyarak kollarımı dizlerime sardım.

Özlüyordum eski hayatımı. Evet, birkaç hafta öncesine kadar da güzel bir hayatım yoktu. Ama en azından karanlığıma ışık olan birisi vardı.

Caner, ona olan özlem duygusu her tarafımdaydı.

Aklıma gelen şeyle hızla ayağa kalkıp çantamı koyduğum odaya girdim ve çantamdan telefonumu çıkardım. Benim artık bir telefonum vardı, Caner'i arayabilirdim. Evlenmeden önce bir telefonum yoktu ama Caner'in vardı. Ve ben telefonum olmamasına rağmen onun telefon numarasını ezberlemiştim.

Ona dair herşey, benim ezberimdeydi.

Numarayı tuşlayarak telefonu kulağıma götürdüm. Üçüncü çalışta açtı ve onun 'alo' diyen özlediğim sesini duydum. Derin bir nefes aldım. "Caner." Birkaç saniyelik sessizlik oldu.

- Yaren.

Sesi özlem doluydu. Hüzünle gülümsedim. "Bana hep 'prensesim,' derdin." Kafasını salladığını hissettim. Ruhumu yakan bir cümle kurdu:

- Sen artık başkasının prensesisin.

Gözlerimi kapattım. Bir damla göz yaşı aktı. Sanki o göz yaşı hançer olup kalbime saplandı. "Caner, ben senin prensesindim." Öfkeyle konuştu:

- Ağlama! Allah kahretsin ağlama. Senin ağlamana dayanamıyorum, Yaren yalvarıyorum ağlama! O sevdiğim ela gözlerinden tek bir damla aksın istemiyorum.

Ağladığımı anlamıştı "Caner, lütfen beni affet." Dedim. Çaresizlik akan sesiyle konuştu. "Her gece düşündüm Yaren, senin bir suçun yok. Kimi seveceğin kalbine kalmış. Kalp kimi severse. Senin kalbinde o adamı sevmiş. Ben senin bir zamanlar beni seven kalbini affetmeyeceğim." Seslice burnumu çektim.

"Bu kimin telefonu?" diye sordu. Bakışlarımı yere eğdim ve "benim," diye cevapladım. "Yaren, senin bir telefonun yoktu." Sesli nefes verdim. "Alaz verdi." Alayla sordu. "Evlendiğin adamın sana aldığı telefonla beni mi arıyorsun?"

- Hayatım, hazırsan yemeğe çıkalım?

Hızla arakama döndüm. Alaz kapının pervazına yaslanmış, kolları göğsünde, bilerek sesini yükselterek bana sesleniyordu. Hayretle ona baktım, nasıl böyle birşey yapardı? Caner'in telefondan kısık sesini duydum. "Sana kocanla Afiyet olsun."

Ve kapandı.

Büyük bir öfkeyle Alaz'a doğru yürüyüp omuzlarında ittirdim. Tabiki bir işe yaramamıştı.Yüzüne doğru bağırdım:

BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin