"Aklıma bir şarkı geldi," diye mırıldandım, başım çıplak göğsüne yaslıyken. Sonra devam ettim. "Geçirdiğimiz birkaç saati tanımlayan bir şarkı." Gülümsediğini hissettim. Başıma ufak bir öpücük kondurup vücumdaki kollarını sıkılaştırdı. "Neymiş o şarkı?" Kıkırdadım. Ardından şarkının aklıma gelen yerlerini söylemeye başladım.
"Benim gönlüm sarhoştur, yıldızların altında
Sevişmek ah ne hoştur, yıldızların altında..."Şarkıyı söylerken yüzümün kızardığına emindim. Alaz ise şarkının sözleriyle kahkaha atıyordu ve bu beni iyice utandırıyordu. Yüzümü ondan saklamak amacıyla göğsüne gömdüm ve boğuk çıkan sesimle şarkıya devam ettim.
"Mavi nurdan bir ırmak, gölgede bir salıncak
birde ikimiz kalsak, yıldızların altındaYanmam gönlüm yansa da, ecel beni alsa da
Gözlerim kapansa da, yıldızların altındaBenim gönlüm sarhoştur, yıldızların altında
Sevişmek ah ne hoştur, yıldızların altında..."Şarkıya son vermiştim lakin kahkahalarım bir türlü kesilmiyordu. Alaz'da öylece beni izleyerek benimle beraber kahkaha atıyordu. Alnıma naif bir öpücük kondurup kulağma yaklaştı:
- Ne kadar da bu geceye uyan bir şarkı buldun sen öyle.
Kıkırdayarak kollarının arasına iyice sokuldum.
Yıldızların altında...
En özel gecemize bile yıldızlar eşlik etmişti.
Bu şarkıdan daha güzel bir şarkı uyabilir miydi bu geceye...
Gün yeni yeni aydınlanıyordu ve hala neredeyse gökyüzü karanlık sayılırdı. Alaz, üzerimizdeki az önce odadan getirdiği battaniyeyi boğazımıza kadar çekti ve derin bir nefes aldı.
Hava serindi lakin ikimizde üşümüyorduk.
Derin bir nefes aldı. "13 Ocak," diye fısıldadı. "Hayatımın en güzel gecesi oldu. Ve şu an 14 Ocak..." Burnunu saçlarıma daldırarak derin bir iç çekti. "...Sen kollarımdasın ve gecenin anıları zihnimde. 24 yıldır kendimi hiç şu an ki kadar huzurlu hissetmemiştim."
- Hiç mi?
"Hiç."
- Ama koskoca 24 yıl?
Kederli bir şekilde gülümsedi. "Bazen yetmez. Ama bu gece, geçirdiğim 24 yılı telafi etti."
- Anlatmak istersen dinlerim Alaz. Biliyorsun, biz seninle bir ömür paylaşacağız. Gelecek bizim ise, senin geçmişini bilmek istiyorum.
Anlatacaktı. Bunu her zerremle hissettim. Ve evlendiğimizden beri merak ettiğim geçmişini, geleceğimizi bilinmezliklerle doldurmayalım diye anlatmaya başladı.
Bende aşık olduğum adamın geçmişini dinledim.
"Çok küçüktüm. Maddi açıdan oldukça iyi bir aileydik. Hala öyleler ama o zamanlar daha çok gösterirlerdi zenginliklerini."
Acıyla yutkundum. 'Hala öyleler' diyordu. 'Hala öyleyiz' değil...
"Evimizden konuk hiç eksik olmazdı. Sürekli davetlere ve aile yemeklerine katılırdık. Anlayacağın, dışarıdan 'mutlu aile tablosu' diye tabir ediliyorduk. Kıskanılan aile vesaire. Aslında öyleydi ama yanıldıkları bir şey vardı. O ailede herkes mutluydu; bir kişi hariç. Ben o kadar varlığın içinde mutlu değildim, Duru."
Titreyen sesimle sordum: "Neden?" Acıyla gülümsedi.
"Çünkü ailem o mutluluğu bana hiç vermedi. Mesela ben hep bakıcılarla büyüdüm. Düştüğümde sadece onlar dizimdeki kanı temizledi, acıktığımda onlar yemeğimi hazırladı, sıkıldığımda onlar benimle oynadı... 24 yıllık hayatımda, bir kere bile aile sevgisini tatmadım. Artık istemiyorum sevgilerini ama küçükken öyle değildi işte. O zamanlar isterdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)
Ficção AdolescenteBir adam ve bir kadın. Geçmişin kirli pençeleri... İntikam almak isteyen bir adam. Tek hayali, sevdiği adamla sonsuz olmak isteyen bir kadın. Kadının bu hayalini elinden alıp tutsak eden adam: ALAZ AKSOY Hayatı çaresizlikten ibaret olan, sürekli yar...