64. Bölüm

157 14 0
                                    

Karanlığın bir çığ gibi geceye düşmüş olduğu bu saatlerde ormanda koşuyordum.

Bacaklarımdaki tüm güç çekilmek üzere kendini zorlarken bende bir taraftan izin vermemek için tüm irademi zorluyordum.

Terden sırılsıklam olan vücuduma yapışmış olan kıyafetlerim irademin bir ucundan tutup aşağı doğru çekiştirmeye çalışıyordu ve buna, yine aynı şekilde terden enseme ve alnıma yapışmış olan saçlarım da yardım ediyordu.

Kasıklarıma giren ince sızı beni vazgeçirmek için çırpınıyor, kesilen nefesim ve bulanıklaşan gözlerim tüm bunların üstüne irademi zorlamaya devam ediyordu.

Avucum, ne yaptığımın bilincinde olmayarak karnımı buldu ve terli tişörtümü avuçladı.

Karnımda bir can taşıyordum ben.

Ve o can, artık tüm bunlara dayanamıyormuş, benden vazgeçmeye karar veriyormuş gibi kasıklarım sızlıyordu. Topuğumun geçmek bilmeyen ağrısı ise tüm bu lanet şeylerin tuzu biberiydi.

Ormanın neresindeydim, ana yola ne kadar uzaklıktaydım bilmiyordum. Hiç ışık olmadığından orman zifiri karanlıktı ve ben önümü göremeden koşuyordum. Ay ışığı uzakta bir noktaya vuruyor, bana sanki umudun var olduğunu hatırlatıyordu.

Oysa ben umut etmeyi çoktan bırakmıştım.

Son anda fark ettiğim ağaç dalından kurtulmak için kafamı yana eğerken ayağım yerdeki herhangi bir ağaç dallarından kurtulamadı. Yüzü üstü yere düşerken son anda avuçlarımı yere bastırıp alnımın zemine çarpmasını engelledim. Dizlerim feci şekilde sızlarken kasıklarımdaki ağrı arttı ve bu gözlerimin büyümesine ve yaşarmasına neden oldu.

Sakinleşmek adına sırt üstü uzandım ve gözlerimi yumdum.

Kollarım karnımı sıkıca sarmıştı.

Derin derin nefesler alırken kasıklarımdaki ağrının geçmesini bekliyordum.

Şu an tek ihtiyacım olan hafifte olsa bir rüzgârdı çünkü o kadar sıcaktı ki, bu sıcak benim gücümü sıfıra indiriyordu.

Gözlerimi kapattığımda tüm geçmişimin gözümün önünden geçmesini beklemiyordum.

Sanki ölüyordum da tüm hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu.

Çocukluğum, babamın hem psikojik hem fiziksel şiddetleri, annemin beni umursamayışı, evden ayda yılda bir çıkmama izin verilmesi, okuldan alınmam, Caner ile tanışmam, babamın benim yaşlı bir adamla evlenmem konusunu ilk açtığı an, Caner'i öğrendiklerinde yediğim o öldürücü dayak, Caner'le sevgililik dönemimiz, onun sayesinde hayatımda ilk kez yaşadığım o eşsiz anlar, Alaz'ın yeşil gözlerini gördüğüm o ilk an, Caner'den ayrıldığım o gün, Alaz ile evliliğimiz, beni ilk öptüğü an, beni ilk sevdiğini söylediği o gece, beni sevmediğini söylediği o gün, ailemin beni terk etmesi, Caner'in öldüğü o gün... geçen 4 yıl, 4 yıl sonra Alaz'ı ilk kez gördüğüm ve öptüğüm o gün, 6 mayıs gecesini öğrenmem, Pınar'ı merdivenlerden itişim, buraya gelişim ve şu an...

Hepsi o kadar gerçekti ki, hiçbir gerçek bu kadar canımı acıtamazdı.

Gözlerimi açtım. Tek tük yıldızlar bana göz kırpıyorlardı. Kolumu kaldırıp elimi bir tanesine doğru uzattım.

Gözlerimden bir damla yaş şakağıma süzüldü.

Gözlerimi tekrar yumup elimi indirdim.

Cırcır böceklerinin sesi kulağımda çınlıyordu.

Gözlerim yaşlarını akıtmak için direndiği saniyelerde yavaşça doğrulup sırtımı yanımdaki ince gövdeli ağaca yasladım.

Ana yola ne kadar uzaktım bilmiyordum ve şu an ana yol görünmüyordu bile. Ayrıca o kadar bitkindim ki, ana yola yalnızca birkaç adım kalmış olsa bile yürüyemezdim.

BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin