Hayatımız sürekli kaos içindeydi ve ben artık bu durumdan çok sıkılmıştım.
Alaz'ın kaşları çatılmış, çenesini öfkeyle sıkıyordu. Bir hışımla ayağa kalkıp tam karşıma geldi. "Bunlar ne?" Diye sordu. Sakin kalmaya çalışıyordu lakin başarabildiği söylenemezdi. "B-ben bilmiyorum."
- Ne demek bilmiyorum, Duru? Yüz ifaden aynı şeyi söylemiyor. Kimden geldi bunlar?
Yüzümü sıkıntıyla sıvazladım. "Kimden geldiğini bilmiyorum." Derin bir nefes alıp mecbur baştan sona anlattım. Ama Polat ve Pınar'ın bildiği kısmı geçmiştim. Birde onlara patlamasını istemiyordum. Anlatmamı birtirdiğimde dişlerini sıkıp, ellerini saçlarından geçirdi. "Ve sende aptallık yapıp, merakından söylediği yere gittin öyle mi?" Kaşlarımı çattım:
- Aptallık değildi.
"Aptallıktı. Kim olduğunu bilmediğin birinin yanına gidiyorsun ve sana saçma sapan şeyler söylüyor!.. Neden gelip bana söylemedin?" Buna verecek bir cevabım yoktu. Neden söylememiştim ki? Öfkeleneceğinden korktuğum için mi? Şimdi de öfkelenmişti...
Hafifçe omuz silktim. "Kızacağından korktum," diye fısıldadım. "Güzelim neden kızayım? Senin bir suçun yok ki."
- Alacağın intikamda da benim bir suçum yoktu.
Şimdi neden bunu söylediğimi bilmiyordum ama bazı şeyleri görmeliydi. Birkaç saniyeliğine gözlerini yumup tekrar açtı. "Alaz," diye fısıldayıp sustum. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Tam da bugün o komodinin çekmecesini açacağı tutmuştu. Kolye ve zarfları yere fırlatıp bir hışımla odadan çıktı. Bir süre sonra dış kapının açılma, ardından kapanma sesi duyuldu. Bu öfkeyle nereye gidiyor ve ne yapacaktı?
Aklıma gelen şeyle, hızla salona inip telefonumu aldım ve Polat'ı aradım. Ne kadar rahatsız etmek istemesem de buna mecburdum. Tefonu ikinci çalışta açtı. "Polat, Alaz kolye ve zarfları öğrendi." Bi anda söylediğim şeyle, Polat'ın şaşkınlığa uğradığını tahmin edebiliyordum. Şaşkınlığı biraz üzerinden atabilmiş olacak ki, sordu:
- Nasıl öğrendi?
"Kutular komodinin en alt çekmecesinde duruyordu. Alaz çekmeceyi açtığında bulmuş olmalı. Odaya çıktığımda, zarflar elindeydi. Bende mecbur herşeyi anlattım... Anlattıktan sonra da bi hışımla evden ayrıldı. Nereye gittiğini bilmiyorum." Oldukça endişeli ve hızlı bir şekilde konuşuyordum. Polat beni sakinleştirmek istercesine cümlelerini sarf etti. "Tamam, sakin ol. Ben birkaç saat içinde Alaz'ı bulacağım. Sen otur ve bekle sakince." Ne kadar denesem de sakin kalamıyordum. "Tamam," diye fısıldadım, omuzlarımı indirerek. Tam tefonu kapatacakken "Polat," diyerek onu durdurdum. "Alaz'a senin bildiğini söylemedim." Gülümsediğini hissettim. "Teşekkür ederim, kardeşim. Merak etme ben bu olayı çözeceğim." Telefonu kapattı. Gerçekten ağlamak istiyordum.
Kendimi koltuğa bırakıp, pencereye yeni takılan camda ki yansımamı izledim bir süre. Bomboş bakıyordu gözlerim.
Elinde hiçbir şeyi kalmamış gibi...
Geçen ki saldırıda kırılan camdı bu ve yerine yenisi takılmıştı. O gün çok kötü olmuştum. İlk defa öyle olmuştu ve neden olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Bu camı kendime benzettim.
Önce paramparça olmuş. Sonra yeniden doğmuş gibi... Ama tekrar kırılmaya müsait. İstemeden...
Şimdi durumum bunun gibiydi. Başta oldukça kırılmıştım, Alaz tarafından. Sonra aşık olmuştum Ona. Tekrar kırılmıştım. Sonra tekrar ve tekrar...
Şimdi de kırgındım ama bu sefer onun yüzünden değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)
Roman pour AdolescentsBir adam ve bir kadın. Geçmişin kirli pençeleri... İntikam almak isteyen bir adam. Tek hayali, sevdiği adamla sonsuz olmak isteyen bir kadın. Kadının bu hayalini elinden alıp tutsak eden adam: ALAZ AKSOY Hayatı çaresizlikten ibaret olan, sürekli yar...