54. Bölüm

465 27 8
                                    

Yorganı iyice başımın üstüne çekerken yatakta cenin pozisyonunu alarak biraz daha küçüldüm.

Derin derin nefesler alırken gözlerim yumuluydu ve ellerim sıkıca üzerimdeki yorganı kavramıştı.

Dışarıdan biri görse bir şeyden korktuğumu zannedebilirdi ama öyle değildi. Sadece küçülebildiğim kadar küçülmek istiyordum. Görülmemek, hatta yok olmak istiyordum.

Ama mümkün değildi.

Keşke mümkün olsaydı.

Odanın kapısının tıklatılıp ardından açıldığını duyduğumda bile duruşumu bozmadım. Yatağın kenarı çöktüğünde birisinin oturduğunu hissedebiliyordum. Aynı şekilde gözlerininde üzerimde gezindiğini.

- Daha ne kadar o yatakta kalacaksın?

Gelen Okan'dı. Sorusuna bir cevap vermedim. Sadece gözlerimi açmıştım ama hem sırtım ona dönük olduğu için, hemde tüm bedenimin yorganın altında olduğu için bunu görememişti.

- Hey! Cidden öyle nefes alabiliyor musun?

Başka zaman olsa bu cümlesine kıkırdadım lâkin şimdi yüzümde tek bir mimik dahi oynamıyordu.

Ne kadar da ölüydüm böyle.

- Sana bir anımı anlatayım mı?

Bir cevap vermedim ve zaten vermesemde anlatacağını biliyordum.

Öylede oldu.

- Birgün grip olmuştum ama nasıl grip olma. Burnum şarıl şarıl akıyordu. İşte o gün annem bana zorla çorba içirmişti ve bende çorba bittikten sonra kirli ağzımı umursamadan ağlayarak koşup senin gibi yorganın altına girmiştim. Annem defalarca gönlümü almaya çalışsada kendini tutamayıp kahkahalarla güldüğü için trip atıp yorganın altından çıkmamıştım. Bir süre sonra ise annem odadan çıktığında ben yorganın altında saatlerce durdum ama burnumu yorganın küçük bir aralığından dışarı çıkardığım için nefessiz kalmamıştım. Akşam olduğu için en sevdiğim çizgi filminin saati gelmişti ve bu yüzden yataktan çıkmaya karar vermiştim... Çıktığımda ise birde ne göreyim! Sümüklerimin hepsi farkında olmadan yastığıma akmış.

Yüzümü buruşturdum. "İğrençsin!" Günler sonra konuşmama şaşırdığını hissediyordum ve şaşırmak konusunda haklıydı.

O günün üzerinden tam 5 gün geçmişti ve bu 5 gün, bana azap gibi geçen asırlar gibi gelmişti.

Yataktan ihtiyaçlarım dışında çıkmamış, birkaç defa Alp'in zoruyla yemek yemiş ve kimseyle tek kelime konuşmamıştım.

Aynı o günün gecesi gibiydim. Öyle berbat, öyle çaresiz...

İstifini bozmadan boğazını temizledi ama sırıtmasını engellemeye çalıştığını anlamak için görmeye gerek yoktu.

"Hiçte bile. Benim sümüklerim iğrenç olmaz."

Gözlerimi devirdim ve onu sinir etme amacıyla yorganın altından boğuk çıkan sesimle, "tabii canım," dedim inanmadığımı belli edercesine. Homurdandığını duyabiliyordum.

- Siz sevmeyin benim sümüklerimi, Semracığım sever.

Bir kez daha yüzümü buruşturarak ters bir ifadeyle, "yeter Okan, konu iyice iğrençleşmeye başlıyor," diye homurdandım. Kıkırdadı.

Sonrasında derin bir suskunluk oldu.

Burnumu çektim ve başımı yorganın altından çıkarıp bedenimi ona doğru çevirdim ve gözlerinin içine baktım.

- Sence iyileşebilecek miyim?

Sorum karşısında kaşları çatıldı. Soruma bir anlam veremediğini anlamıştım. Titrek bir nefes alıp bakışlarımı ondan kaçırarak boşluğa diktim.

BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin