14. Bölüm

969 75 20
                                    

Bazı şeyler geri alınamazdı. Olurdu, biterdi, ama asla geri alınamazdı.

Bazı an'lar geri alınamazdı. 'Yaşanmasaydı' demek sadece sözde kalırdı.

Kendini yiyip bitirirdin, ama yine de o anı geri alamazdın...

Ayaklarımın dibinde ki paket korkuyla yutkunmama neden oldu.
Ama hayır. Uyuşturucu beni korkutmamıştı. Pınar'ın uyuşturucu kullanıyor olma ihtimali beni korkutmuştu. Polat veya Alaz biliyor muydu? Bilmiyordum.

Söylemeli miydim? Hayır, önce bu konuyu Pınar ile konuşmalıydım.

Daha fazla odada kalmayı anlamsız bularak paketi yerden alıp aynı yerine koydum ve Pınar'ın telefonunu alarak aşağı kata inmeye başladım. Pınar'a telefonunu uzatırken gözlerine dik dik baktım. Telefonu elimden alırken ki gülümsemesi ciddi suratımla sönmüş, gözlerini gözlerimden ayırmıştı. Yüzünde suçluluk ifadesi oluşmuştu. Sanki hayatında birşeyleri saklıyordu ve gözlerinden okunmasından korkuyor gibiydi.

Korkmamalıydı. Bir hata yapmıştı. Bazı hataların telafisi vardı.

Alaz'ın yanına oturana kadar Alaz çatık kaşlarla bana bakmıştı. Yanına oturduğumda, "iyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş," dedi. Ona kafa sallamakla yetinerek sonrasında önüme döndüm. Filmi başlattıklarında aklım tamamen başka yerlerdeydi. Alaz mısır tabağını kucağıma koyduğunda ona bir bakış attım. Kısık bir sesle "ben yemeyeceğim," dedim. Hâlâ çatık kaşlarla bana bakmaya devam ediyordu. "Duru, sen gerçekten iyi misin?" Cevap vermedim. Konuşacak gücü bile kendimde bulamıyordum çünkü. Daha fazla birşey sormadan bakışlarını filme çevirdi.

Film boyunca gözlerim sürekli Pınar'daydı. Sakince filmi seyrediyordu. Filmin son dakikalarına doğru uyku bastırdığında başımı Alaz'ın omzuna yasladım ve gözlerimi kapattım.

Gece yarısı uyandığımda oldukça susamıştım. Yorganı üzerimden atarak ayağa kalktım. Alaz sol tarafına dönmüş bir şekilde uyuyordu. Bir gülümseme yayıldı yüzüme. Uyurken çok güzeldi.

Aslında, Alaz Aksoy her zaman güzeldi...

Odadan çıkarak aşağıya indim. Mutfağın ışığı açıktı. İstemsizce gerilmiştim. Yavaş adımlarla mutfağa girdiğimde Polat mutfak masasında oturmuş, akşamdan kalan pizza dilimini yiyiyordu. Beni gördüğünde tebessüm etti ve "hayırdır?" Diye sordu. Esneyerek "susadım," dedim. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Pizza ister misin?" Diye sordu. "Hayır, teşekkür ederim." Dolaptan bardak çıkartıp su doldurarak masaya oturdum ve küçük yudumlarla içmeye başladım:

- Gece gece yemek yemen zararlı değil mi?

"Hadi ama, ben bunları umursamayan biriyim." Tek kaşımı kaldırdım. Bana hayretle baktı. "Sakın böyle şeylere önem verdigini söyleme?" Hafifçe tebessüm ettim ve dürüstçe, "hayır," dedim. "Ama yalnış yapıyoruz," diye devam ettim. Elinde ki pizza dilimini tabağa bıraktı. "Haklısın Duru ama ben bazı yanlışları görmezden geliyorum." Kaşlarım havalandı. Polat'ın karakterini böyle tahmin etmemiştim. Dışarıya hep soğuktu.

Demek ki içle dış bir olmuyordu.

Suyumun kalanını bitirdigimde Polat'ta elinde ki pizza dilimini bitirmişti. Kararsızlıkla dudaklarımı birbirine bastırdım. "İyi geceler," diyerek ayağa kalktı. "Polat," diyerek onu durdurdum. Başını bana çevirdi:

- Seninle biraz konuşabilir miyiz?

"Tabii." Masaya geri oturduğunda konuşmaya başladım:

- Bir, iki hafta önce evimin kapısına bir kutu bırakılmış. Babam getirmişti bana. İçini açtığımda bir kolye ve not vardı. Kolyenin ucunda akuamarin taşı vardı. Notta, yarın saat 17.00'da Alaz ile evlenmeden önce her zaman gittiğim sahilde olmamı istiyordu.

BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin