Gözkapaklarımın üzerindeki baskı işkence çektirici türdendi. Bu işkenceye bir son vermek amacıyla gözlerimi kırpıştırarak aralamaya çalıştığımda oluşan aralıktan gözbebeklerime sızan beyaz ışık daha büyük bir işkence olarak geri döndü. Su ihtiyacıyla kavrulan duraklarımı aralarken zar zor mırıldandığım kelime su değil, ışık olmuştu.
"Işık... Işığı kapat."
Kime seslendiğimi bilmiyordum fakat birkaç saniye sonra rahatsız edici ışığın yerini karanlık aldı. Gözlerimi kırpıştırarak birkaç saniye karanlık tavanı izlerken yatağın kenarı çöktü ve karanlık oda pencereden vuran ay ışığıyla biraz olsun kırılırken yanımda sessizce oturan bedenin sahibine baktım.
"Daha iyi misin?" Diye sordu.
"Oydu." Yutkundum, acı çekiyordum. "Şevket... Oydu. Babam oradaydı." Derin bir nefes aldı ve bu aldığı derin nefese birçok duygu gizlenmişti, bunu hissettim.
"Yaren..." Dedi karmakarışık bir sesle. Ellerinde olan bakışlarını yüzüme çevirdi. "Orada kimse yoktu."
Anın şaşkınlığıyla kafamı kaldırarak, "yalan söylüyorsun!" Diye çıkışmamla ense köküme yayılan ağrı, kafamı tekrar yastığa bırakmama sebep oldu.
Bir nefes daha aldığında onu dikkatlice izliyordum.
"Yaklaşık 6 saattir uyuyorsun," diye söze başladı. "Bu süre içerisinde sokakta bulunan tüm kamera kayıtlarını inceledik." Durdu. Neden durdu bilmiyorum fakat bu boş geçen birkaç saniye bana ölüm gibi geldi. "Baban orada değildi... Boşluğa bağırıyordun "
Ne? Bu mümkün değildi. Neden beni kandırıyordu?
"Yalan söylüyorsun!" Diye boğazım yırtılırcasına bağırdım. "Oradaydı diyorum, hayal görmüş olamam!" Yaşlar gözlerime toplanmıştı ve gözlerim bulanık görmeye başlarken ense köküme yayılan ağrı öldürücü bir darbe gibiydi.
"Yalancı! Yalan söylüyorsun! Bir şeyler saklıyorsun sen benden! Oradaydı, onu gördüm oradaydı!"
Bir şeyler oldu.
Şevket beni tutarak sakinleştirmeye yarayacağını düşündüğü cümlelerini kurmaya başladı, odaya birirleri girdi, odadan birileri çıktı, sesler artmaya, bağırışlar duyulmaya başladı, ben ise sesim kısılana dek bağırmaya devam ettim.
Sonra kolumda hissettiğim ufak sızı, gözyaşlarıyla başımı yastığa koymama ve gözlerimi yumup karanlık bir boşluğa düşmeme neden oldu.
-----------------
04.25...
Akrep ve yelkovanın gösterdiği saat buydu.
Yatakta cenin pozisyonunu almış bir şekilde uzanıyordum. Ellerim yanağımın altında, gözlerim pencereden gördüğüm ay'daydı. Ay ışığı pencereden geçip karanlık odanın içerindeki yatağa, tam üzerime vuruyordu.
Evde ölüm sessizliği, içimde çığlık sesleri vardı.
Ama bu çığlıkların aksine ben tam şu an hiçbir şey hissedemiyordum.
Bir dip vardı, bir kuyu... Ve ben doğduğum andan beri o dipsiz kuyuya çekiliyordum. Gittikçe daha da karanlığa batıyor, gün geçtikçe kuyunun girişinden uzaklaşıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)
Novela JuvenilBir adam ve bir kadın. Geçmişin kirli pençeleri... İntikam almak isteyen bir adam. Tek hayali, sevdiği adamla sonsuz olmak isteyen bir kadın. Kadının bu hayalini elinden alıp tutsak eden adam: ALAZ AKSOY Hayatı çaresizlikten ibaret olan, sürekli yar...