66. Bölüm

131 16 0
                                    

2 Gün Sonra
Bazen geriye dönüp baktığımda geçmişimde yalnızca acı görüyordum. Sonra o acıların arasından Caner ile geçirdiğim güzel anlar bana gülümsüyordu.

O güzel anları o acıların arasına yakıştıramıyordum.

Sonra Caner beliriyordu o güzel anıların arasında. Bana gülümsüyordu ve sonra bir anda yok oluyordu.

O ölüyordu.

Güzel anılar ise siliniyordu bir bir hafizamdan. Onun yokluğuyla geriye mutlu bir şey kalmıyordu.

Çünkü geçmişimde mutlu hissettiğim tek anlar, onunla olduğum anlardı.

Onu özlediğimi hissettiğim sabahlardan biriydi. Gözümü açtığımda aklıma gelen ilk kişi o olmuştu.

Onu çok özlüyordum ama bazı günler bu özlem beni öldürecek dereceye geliyordu.

Şimdi kahvaltı masasında otururken durgundum. Avuçiçimi çeneme yaslamış, elimdeki çatalla tabağımdaki zeytinle oynuyordum.

Onlar eski anılarını anlatıp koyu bir sohbet içindeydiler ama ben kurdukları cümlelerin içindeki kelimelerde kendime ait bir şeyler bulamıyordum.

Sıkılgan bir şekilde elimdeki çatalı bırakıp elimi çenemin altından çektim ve yavaşca ayağa kalktığımda gözler beni buldu.

"Yaren?" Diye sorarcasına, endişeyle adımı söyledi Şevket. Yüz ifadem bir şeyleri ele veriyor olmalıydı çünkü gerçekten kendimi iyi hissetmiyordum. "Bir sorun mu var? Neden kahvaltını etmedin?"

"Bir sorun yok," dedim, daraldığımı hissediyordum. "Canım istemiyor sadece."

"Tamam," dedi daha çok üstüme gelmeyi istemeyerek. Alaz bana uzun uzun endişeyle baktı ama elinden geleceği hiçbir şeyi bile yapamıyordu.

Mutfaktan ayrıldıktan sonra salondan geçerken kapının çalmasıyla yönümü değiştirip sokak kapısına doğru ilerledim. Bildiğim kadarıyla gelen hizmetli kadın bugün izinliydi.

Delikten baktığımda kimsenin görünmemesiyle kaşlarımı çatarak kapıyı açtım ve kapının önünde büyük bir siyah torba gördüm. Etrafa kısaca bir göz attığımda kimse görünmüyordu. Çömeldim ve torbanın fermuarını tutup yavaşca çektim. Kahverengi, ne olduğunu çözemediğim bir şey görüş alanıma girdi ve sonra...

Dehşetin getirisiyle boğazımı yakıp geçen bir çığlık kopardığımda gördüğümün gerçek olduğundan şüpheliydim ve hep şüpheli kalabilmeyi bile diledim.

Tüm uzuvlarım titremeye başlarken geriye doğru düşüp geri geri gittim. Hızlı adım sesleri yanıma gelirken sanki kapkaranlık bir odanın ortasında korkuyla kalmışımda, birileri bana muhtaç olduğum o ışığı getiriyordu.

"Yaren!" Diye bağırdı Alaz yanıma koşarken. Yanıma geldiğinde benim ne gördüğüme bile bakmadan çömelip yüzümü ellerinin arasına aldı. "Güzelim, ne oldu?" Konuşamıyordum. Hıçkırıklarla ağlamaktan başka bir şey yapamayacağımı bile düşünüyordum ama bir çatalı bile tutamayacak kadar titreyen elimi kaldırıp içinde ceset bulunan o torbayı gösterdim.

Diğerleri çoktan görmüşlerdi, biliyordum çünkü bu kadar sessizce yanımızda kaskatı kesilmelerinin başka açıklaması olamazdı. Alaz kafasını çevirip gösterdiğim yere baktığında donup kaldı.

Yanağımdaki elleri iki yanına düşerken yutkundu ve çömeldiği yerden doğrulup cesete doğru ilerledi. Kendini ilk toparlayan Şevket olurken Alaz ile birlikte o da cesete doğru ilerledi ve ardından ise Polat ve Eray... Ben ve Pınar geride durmaya devam etsekte tanınmayacak hâle gelen yüzü görebiliyorduk.

BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin