45. Bölüm

378 33 7
                                    

Bazen sebepler olurdu. İstemediğin bir şeyi yapmak zorunda kalmak mesela. Zorunda kaldığın o şeyin birtakım sebepleri olurdu.

Kahverengi harelerine baktım, bir şeyleri anlamak istercesine.

Lakin gördüğüm tek şey, belirsizlikti. Masadan şaşkınlık nidaları dökülürkende sadece gözlerine bakıyordum. İlk konuşan Şeyda oldu:

- Gerçekten şaşırdım, tebrik ederim.

Alara, Şeyda'ya dönerek geniş bir gülümseme sundu. "Sağ ol canım, darısı sizin başınıza," dedi Emre ve Şeyda'ya bakarak. Emre, gözlerini devirdiğinde Şeyda utangaç bir şekilde gülümseyip Emre'ye bakmıştı. Pınar hızla bana baktı. Ona kaygısının boşa olduğunu göstermek amacıyla gülümsedim.

Alaz hariç herkes, sahici olan veya olmayan tebessümleriyle onları tebrik edip sarılmışlardı.

Boğazımı temizleyerek gülümsedim ve "tebrik ederim," dedim ikisinde bakışlarımı gezdirirken. Alara'nın dudağının bir tarafı kıvrılırken Caner bakışlarını kaçırmıştı:

- Sağ ol tatlım, tebrik etmene sevindim.

Sinirle kaşlarımı çattım. Bu kız kendini ne zannediyordu? Gerçekten üzüldüğümü falan mı? Caner'e döndüm. "Sizide tebrik ederim, Caner bey. Umarım sağlıkla kucağınıza alırsınız." Bakışlarını bana döndürdüğünde gözleri yaşlıydı.

Sonunda herkes birbiriyle sohbet etmeye başladığında Alara'yı kolundan sert bir şekilde tutarak, "gel benimle," dedim. Acıyla inleyerek "bırak kolumu," diye tısladı. Tırnağımı etine sertçe geçirdim. "Sana gel benimle dedim!" Yüzünü buruşturarak peşimden geldiğinde kimsenin görüş açısında olmayan bir yere geçtik. Kolunu ittirerek sinirle ona baktım. Tırnak izlerimin oluştuğu kolunu ovalayarak öfkeli gözlerle yüzüme baktı:

- Ne yapıyorsun sen, delirdin mi?!

Ona doğru birkaç adım attığımda gözlerini büyülterek geriye gitti. "Ne bekliyordun? Bu duruma üzüleceğimi falan mı sandın?" Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Gerçekten acınacak durumdasın Alara." Sinir bozucu bir kahkaha attı:

- Bunu bana söyleyenede bak. Asıl acınacak durumda olan sensin! Ne oldu, çok mu zoruna gitti, Caner ile bir çocuğumuzun olacak olması?

Bu defa sinir bozucu bir kahkaha atan bendim. "Sende biliyorsun ki bu duruma üzülmedim. Sadece öyle olduğunu göstererek beni alt etmeye çalışıyorsun. Benim Alaz'a aşık olduğumu biliyorsun Alara. Ve Alaz'da bana aşık. Bu saçma oyunlarınla sadece kendini oyalıyorsun o kadar. Başka bir işe yaradığın yok." Gözlerini kıstı. Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu:

- Alaz'ın gerçekten sana aşık olduğunu düşünmen ne kadarda acınası. Ben varken senin gibi bir kıza mı bakacak? Ah, hiç sanmıyorum.

Gözleri tiksinircesine beni tarıyordu. Alaz'ın bana aşık olduğunu biliyordu ve bu söylediği sözler sadece beni alt etmeye çalışmak içindi. Tek kaşımı kaldırdım.

"Sana şunu söyleyeyim." Ona doğru bir adım daha attım. Hareketlerim korkunç derecede sakin ve yavaştı. "Alaz'ın sana değilde, bana baktığını gayet iyi biliyorsun. Sadece salağa yatıyorsun. Kabul et Alara, ben senden çok daha iyiyim. Ve sen bunu bildikçe çıldırıyorsun."

Tehlikeli bir şekilde gülümsedim ve elimi ona doğru uzatıp önüne gelen birkaç kızıl saç tutamını omzunun arkasına attım.

"Ne kadarda zoruna gidiyor değil mi, benim bir tırnağım bile olamamak?"

Meydan okuyan bakışlarımla son kez yüzüne bakarak topuklarımı yere vura vura yanından ayrıldım. Masaya geçtiğimde Alaz kulağıma eğildi. "Neredeydin?" Omuz silktim:

BUZ VE ATEŞ (ALEV SERİSİ - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin