Hayatımın en kötü gününü yaşıyorum, yani bugüne kadar diyebilirim. Daha kötü günlerin kapıda olduğunu henüz bilmiyorum.
Tüm gün bir curcuna ve insan kalabalığıyla geçti, sabah bir hevesle beni hazırlamak için annem, yengem ve amber kapımda belirdi. Hiçbir şeye sesimi çıkarmadım, çünkü tek istediğim her şeyin bir an önce olup bitmesiydi. Kendilerinde beni süslediler püslediler, bir kere dönüp aynaya bile bakmadım. Üzerimde işleri bittiğinde evden çıkmadan babamın yanına gidip elini öpmem için yalvardılar ama o kadar da değildi. Beni sonuna gönderen insanlara göstereceğim tek bir saygılı davranış bile artık kalmamıştı. Hepsi ayıpladı, kınadı hatta amber bile. Gerçekten gördüklerime duyduklarıma inanamıyordum. Bu insanlar benim ailem miydi? Hiçbir zaman çok büyük bir beklenti içinde olmamıştım onlara karşı çünkü kapasitelerini az çok anlıyordum, daha fazlasını beklemiyordum. Ama şu an yaşadığım şeyleri de bana reva göreceklerine beni kimse inandıramazdı. Ne yazık ki öyleydi ama.
Evden çıkarken ise dönüp geriye bir kere bile bakmadım, burada bıraktığım hiçbir şeyi özlemeyecektim.
Dini nikah kıyılırken de Celil beyin yüzüne hiç bakmadım, ikimiz de o kadar mutsuzduk ki bunu her hücremde hissedebiliyordum.
Her şey olup bittikten sonra beni alıp götürmek için arabayı getirttiler. Annem son bir çabayla bana sarıldı.
-"Mutlu ol tamam mı? Senin için dua edeceğim her dakika."
Mutlu ol tamam mı diyordu ama mutlu olamazsan da dön gel diyemiyordu. Ne kadar acıydı bir insan için bu, oysa ben çok başka bir konuşma isterdim tabi normal bir evlilik arkasından. Bizimki gibi bir mecburiyet değil, sevdiğim adamla isteyerek evlenmeyi hayal ettim ve annemin de mutlu ol dediğini ama sonra hemen eklediğini "mutsuz olursan da arkanda dağ gibi ailen var, bir saniye durma çık gel evine." Bunu düşününce ilk defa gözlerim doldu. Ama hemen kendimi toparladım. Ağlamayı yasakladım kendime, kimseye karşı güçsüz görünmeyecektim.
Arabada giderken lale hanım yanımda Celil bey ise önde oturuyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu tabi. Evlerine gittiğimde neyle karşılaşacağımı düşünüyordum, Celil beyin karısı Aliye özellikle içimi donduruyordu. Kocasını bir de benimle paylaşacaktı ve eminim hem kıskanıyor hem korkuyordu. Ya çocuğum olursa? Kendi sonunu düşünüyordu mutlaka. Ama ben çocuğumun olmayacağına emimdim, ancak bir aptal benden çocuk beklerdi. Belliydi işte Celil'in sorununun olduğu, bunu nasıl göremiyorlardı?
Birden araba durdu, üç katlı bir evin önünde olduğumuzu fark ettim. Şoför lale hanıma kapıyı açtı, ben de onun arkasından indim. Eve girince büyükçe bir bahçeyle karşılaştım, sağ tarafta bir çardak altında da yemek masası ve sandalyeler vardı. Her taraftan çiçek kokuları geliyordu burnuma, belli ki burayla ilgilenen biri vardı çünkü bahçe çok bakımlıydı.
Lale hanımın sesiyle birden küçük gözlemlerime son vermek zorunda kaldım.
-"Gördüğün gibi evimiz üç katlı, en alt katta ben otururum. Sadece bana aittir. İkinci katta küçük gelinim kalıyor şimdi sen de orada kalacaksın. En üst kat Celil ve karısının. Yani ikinci kat Celil beyin haremiydi. Karısı ve küçük gelinim diye bahsettiği kadınlar neredeydi acaba? Benim sıfatım ne olacaktı? En küçük gelin mi? Belki bir gün hareme sığmazdık kim bilir.
Eve girecekken kapıdan birinin çıktığını fark ettim, orta yaşlı bir kadın, alımlı ve kibirli bir yüzü vardı, onun arkasından da daha genç bir kadın geldi, benden birkaç yaş büyüktü belki.
-"Aliye ve Gülizar Nazeninle tanışın."
Lale hanım böyle söyleyerek bizi karşı karşıya getirdi. Aliyenin gözlerinden nefret akıyordu, bana bakarken alev alevdi gözbebekleri, o an bıraksalar beni parça parça ederdi görebiliyordum. Gülizar da ondan aşağı kalmıyordu ama Aliye'den çekindiği de çok belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...