Dönüş yolundayım, evimi tamamen terk ediyorum. Bir daha gelmeyeceğim, Celil ne yapacak acaba? Bu evde mi yaşayacak yoksa ailesinin yanına mı taşınacak? Belki de başka bir ev tutar kendine. Bu evde yaşamak isteyeceğini sanmıyorum. Ama burada buldum onu değil mi? Demek ki bu ihtimal de var.
Böyle ayrıntılarla beynimi oyalayıp asıl konudan uzaklaşmaya çalışıyorum. Haftalardır birlikte değildik ama bir ihtimal vardı. O ihtimale tutunuyordum. Şimdi elimden o ufacık umut da alınmıştı.
Aklıma bir anımız geldi. Gözlerimin önünde, dün gibi. Celil'le yemek yemeye çıkmıştık. Beni çok güzel bir yere götürmüştü. Her şey harikaydı, karşımda parlıyordu resmen. Bana bakarken gözleri eriyordu. O an kimsenin bana böyle bakamayacağını, gözleriyle kalbimi böyle yumuşatmayacağını düşünmüştüm.
Bir ara yanımıza bir çocuk geldi, üstü başı yırtık, belli ki kimsesiz. Masanın başında durup öylece yemeklerimize bakıyordu, daha biz anlayamadan restoranın müdürü gelip çocuğu kovalamaya kalktı.
Celil hemen yerinden fırlayıp çocukla adamın arasına girmişti, dün gibi hatırlıyorum gözlerinden ateş çıkıyordu. Çocuğu hırpalayan adam Celil gibi yağlı bir müşterinin tepkisini görünce geri adım attı. Celil çocuğu götürüp istediği şeyi sipariş etmesini söyledi. Garson siparişini hazırlayınca dışarıda ye diye tembih etti küçük oğlana. Celil yine yerinde duramadı, kalktı, neden parası ödenen yemeği o dışarıda yiyordu da biz içeride yiyebiliyorduk? Bu sorunun cevabını soruyordu garsona. Müşteriler rahatsız olur korkusundan olduğunu duyunca da oğlanı alıp masamıza getirdi. Alın dedi, benim oğlum farz edin. Benim masamda benim aldığım yemeği yiyor. Şimdi de kovun da görelim.
O akşam masamızdaki misafir ikimiz için de çok değerliydi. Celil adını ve nerede oturduğunu öğrendi, annesinin hasta olduğunu duyunca gidip görmek istedi. Restorandan çocuğun elini tutarak çıktı. Sanki bizim oğlumuzdu. Tabi kimse bize tepki göstermiyordu çünkü paramız vardı, zaten güçsüz olana zalim olmak çok daha kolaydı belli ki.
O gece Celil sadece bu meseleyi halletmek için uğraşmıştı hatırlıyorum. Oğlanın evini buldurdu, annesini tedavi ettirmek için hastane ayarladı. Eğitimini üstlendi çocuğun, başlarını sokacakları güzel bir ev buldurdu çalışanlarına. Gece yarısı yatağa geldiğinde yorgundu ama içi tatmin doluydu görebiliyordum. Yüzüne baktım, bu adam baba olmaktan korkuyordu işte, iyi bir baba olamayacağını düşünüyordu. Hiç bu kadar güven duyacağım birinin olabileceğini tahmin etmezdim. Çok şanslı olduğumu düşünmüştüm o gece, sadece bana değil herkese merhametliydi.
İşte şimdi yolda ondan her an adım adım uzaklaşırken bu anı birden beynime doldu. Hayatta her şey onu yıkmaya çalışmıştı, yine de güçlüydü. O olmayınca elim ayağım yoktu sanki. Daha şimdiden dünyada yapayalnız hissediyordum, kimsem kalmamıştı. Sırtımı yasladığım dağ yok olmuştu ve kendimi boşlukta buluvermiştim.
Hastaneye geldiğimizi taksici durup bana dönünce fark edebildim ancak. Ücreti ödeyip indim, biraz bahçede durup temiz hava almak istedim. Nefes alamıyordum, sanki oksijen değil de ateş parçaları çekiyordum ciğerime. Öyle yanıyordu kalbim, ruhum, bedenim.
Geri dönüp yalvarmayı bile düşündüm bir an, ayaklarına kapanacaktım. Beni bırakma diye yapışacaktım yakasına. Öyle döndü ki gözüm o an her şeyi yapabilirdim.
Birkaç dakika sonra hastanenin kapısında annemi gördüm. Babama bir şey oldu sandım, telaşlıydı çünkü.
-Nazenin nerdesin sen kızım? Gittin gelemedin bir türlü.
Yüzümü görünce sustu.
-Ne oldu sana?
Ağlamaya başladım. Anneme sarılıp bağıra bağıra ağladım. Ne olduğunu anlamıştı. Saçlarımı okşadı.
-Geçecek güzel kızım benim, geçecek. Daha iyi olacaksın. Mutlu olacaksın ben eminim. Zor olacak ama geçecek hepsi.
-Beni bıraktı.
-En iyisi bu Nazenin sen de biliyorsun. Bu işin gideceği başka yol yok.
-Anne onsuz nasıl devam ederim ben? Ölmek istiyorum. Dayanamıyorum.
-Şşhh ne biçim laf onlar, ağzından çıkanı kulağın duysun. Genceciksin sen daha, yolun o kadar başındasın ki bir zaman sonra bu günleri düşünüp kendine kızacaksın. Neden kendimi o kadar hırpaladım diyeceksin.
-Geçmeyecek biliyorum, ayaklarımın altından tüm dünyamı çekip aldılar.
Beni götürüp yüzümü yıkadı, su içirdi. Biraz toparlanınca ellerimi ellerinin arasına aldı, gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.
-Seni kucağıma aldığımda ben daha çocuktum, babanla aramda da öyle büyük bir aşk yoktu. Ne yapacağım dedim ben şimdi? Elimde bir bebek, bana muhtaç, doyursam doyar, bakmazsam hali harap. Bir canlının sorumluluğu çok ağır geldi. Kimselere derdimi anlatamadım. Ayıplanırdım çünkü, ne biçim annesin derlerdi. Şimdi gençler şanslı, destek olacak omuzları var. Her şey daha kolay. Ama o zamanlar ben seni yeterince sevemedim diye sana bakamadım diye kendimi suçladıkça suçladım. Hazır değildim çünkü. Baban da sağ olsun hiç destek olmadı. Öylece kalıverdik seninle başbaşa. Anlayacağın dünyam benim de başıma yıkılmıştı. Seninki gibi değil belki ama ben de isyan ettim, mutlu olamam bir daha dedim.
-Bunları hiç bilmiyordum.
-Kimseye anlatmadım ki. Kime anlatacağım? Herkes kapı duvar. İçime içime döktüm gözyaşlarımı. Ama bir gün sen bana gülümsedin, öyle rastgele değil, bilinçli olarak özellikle bana gülümsedin. İnanamadım çünkü daha yeni doğmuştun. Beni tanımana şaşırdım, sesimi bilmene hayret ettim. O gün içimde bir şey filizlendi. Ufacıktı ama canlıydı. O filizi büyüttüm günden güne. Onun varlığına sığındım, onunla avundum. Kocaman bir ağaç olsun diye kendimi ona adadım. Serpildikçe ben huzur buldum. Yani limanım oldun benim, gücümü senden aldım. Beni ölümden döndürdün farkında olmadan. Yaşamak istemediğim yerde yaşamama sebep oldun.
Gözlerim yine doldu. Annemin ağzından böyle lafları ilk kez duyuyordum çünkü. Normalde kapalı bir kutu gibiydi.
-Ama benim yaşama nedenim ne olacak anne? Benim içimde yeşeren filiz kim olacak? Hiçbir şeyim yok ki. Her şeyimi o evde bırakıp geldim, geri dönemiyorum, onu çağıramıyorum. Benim nefes alma sebebim oydu, gitti. Şimdi nasıl nefes alacağım?
Annem ellerimi iyice sıktı.
-Şimdi beni iyi dinle Nazenin, sakin ol tamam mı? Az önce sen bayıldığında senden kan örneklerini alan doktorla konuştum. Azarladı beni, neden günlerdir sonuçlarını gelip sormuyorsunuz diye.
-Şu an düşüneceğim en son şey bu olabilir. Umrumda bile değil.
-Söyleyince umrunda mı değil mi sen kadar ver.
Yüzüne anlamaz halde baktım.
-Nazenin.. senin de mucizen içinde. Kurban olduğum allahım tam da bugün bunu gönderdi bize. Kapıdan senin yanına gelmek için aceleyle çıkıyordum, sana haber vermek için. Sana bundan sonra nefes alma sebebini söylemek için.
Beynim tam algılayamadı, annem de açıkça söyleme gereği duydu.
-Hamilesin Nazenin, bir bebeğin olacak.
———————————————————————
(25 beğeni sonrasında yeni bölüm gelecek, herkese iyi okumalar♥️ bol yorumlarınızı bekliyorum 🥰)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...