Evime dışarıdan bakıyorum önce, boynu bükük ve bize küskün gibi geliyor bana. Her yer bakımsız, otlar büyümüş ve verandayı sarmış durumda. Sanki bana kızıyor, beni neden yalnız bıraktınız diyor gibi. Bir zamanlar bu evde ne kadar mutluydum. İlk kez kendimi bir yere ait hissediyordum. Keşke bu evi de yanımda alıp götürebilsem gittiğim her yere. Onu bırakıp gitmek öyle zor geliyor ki, sanki Celil'den bir kere daha ayrılıyorum.
Acaba bu evi ne yapacak diye düşünürken bir anda evin benim üstüme olduğu aklıma geliyor ve rahatlıyorum. Bunu unutmuştum ama Celil evin tapusunu benim üzerime yaptırmıştı. Yani ona kimse dokunamazdı. Mal mülke önem veren biri hiç olmadım ama bu başkaydı, ben izin vermediğim sürece evime bir şey olmayacaktı. En azından hep burada duracağını düşünerek rahatladım biraz. Belki bazen gelirdim buraya, daha sonraları tabi, şu anda gelip burada kalmak çok zordu benim için. Biraz zaman geçmesi gerekiyordu. Ama sonuçta evim burada olacaktı, Celil gibi gitmeyecekti. Belki çocuğumla gelirdim, babasıyla yaşadığım o günlerden habersiz burada bahçede oynardı. Ona bu evde hamile kaldığımı bilmezdi, kalbimi buraya gömdüğümü anlamazdı, bu evin benim için önemini bilemezdi, sadece bir ev olurdu onun için. Ama ben bilirdim, onu izlerdim, babasını görürdüm onda kim bilir. Celil'e benzeyecekti hissediyordum. Ona her baktığımda kalbimin bir parçası sızlayacaktı.
Eve girebildiğimde önce gözüm karanlığa zor alışıyor. Perdeler kapalı ve hiç açmıyorum. Nasıl olsa hemen çıkacağım. Elimdeki çantayı masanın üzerinde bırakıyorum. Onun üstüne de mektubumu çıkarıp koyuyorum. Burada görmemesi imkansız. Bir gün buraya geleceğinden nasıl bu kadar eminim bilmiyorum ben de ama nedense öyle olacağını düşünüyorum.
Fazla oyalanmadan yatak odamıza çıkıyorum. Beni sandığımdan daha fazla etkiliyor bu odayı görmek. Yatağımız en son bıraktığımız gibi, babamın yanında kalacağım için her yeri iyice toparlamıştım. Aynı şekilde duruyor. Gidip yastığını elime alıyorum, burnuma kokusunu çekmeye çalışıyorum ama hemen hemen hiçbir koku yok. Çok derinden onun kokusunu alır gibi oluyorum bir an sadece. Bu yatağa girip kıvrılmak ve hiç kalkmamak istiyorum. Ama bunu yapamayacak kadar sorumluluğum var şu anda. Mücadele etmek zorundayım.
Dolabın önüne gidip bir süre bekliyorum, açar açmaz burnuma buram buram onun kokusu çarpıyor. Birden mideme yumruk yemiş gibi oluyorum. Tüm kıyafetleri burada, hiçbir şeyini almamış. Siyah boğazlı bir kazağa uzanıyorum, ellerim titriyor, hemen çantama koyuyorum. Komidinin üstünde çakmağı ve sigarası gözüme ilişiyor. Burada sigara içmiş ben yokken, normalde odada içmez çünkü. Çakmağı da alıyorum. Banyoya girip rafın üstünde parfümünü ve tıraş losyonunu görüyorum. Onları almaktan zar zor vazgeçiriyorum kendimi. Her tarafta ona ait bir şeyler olursa devam edemem çünkü. Kimseye bir faydam olmaz onu hayal etmekten.
Artık işim bitti, son kez her yere göz atıyorum. Aklıma kazımak istiyorum çünkü uzun bir süre bir daha buraya dönemeyeceğim. C ve N harfleri takılı anahtarlığımı çıkarıp kapıyı kilitliyorum. Hoşça kal yuvam, sığınağım, yol arkadaşım.
Taksi kapıda beni bekliyor, bindikten sonra bir kez daha bakıyorum evime. Geçmişimle yani Celil'le olan son bağımda kopuyor. Ama bebeğimden güç alıyorum yine. İçimde onunla olabilecek en sağlam bağı taşıyorum çünkü. Ya olmasaydı? Ya hamile kalmasaydım? Bu seçeneğin düşüncesi bile beni ürpertiyor. O zaman nasıl dayanacaktım? Celil hamile kalmamam için o kadar tedbirli ve dikkatliydi ki bazen kalbimi kırardı bu, ama nasıl olduysa olmuştu işte. Hayat beni yarı yolda bırakmamıştı, bana devam etmem için bir kapı aralamıştı. O yüzden isyan ettiğim zamanlar sonrasında kendimi suçlu hissediyordum. Evet elimden çok şey alındı ama tam anlamıyla çaresiz kalmadım. Bana bu karanlıktan çıkmam için bir fener de verildi aynı zamanda. O yüzden daha mantıklı düşünebildiğim zamanlarda kendime böyle söylüyordum. Ama o her şeyden vazgeçmenin eşiğine geldiğim çılgınlık anlarında beni hiçbir şey avutmuyordu. Hiçbir şey. Yavaş yavaş böyle anların daha da azaldığını fark ediyordum ama, çünkü bebeğim büyüyordu ve varlığı artık inkar edilemeyecek kadar gerçekti. Onu içimde hissediyordum. Bu bana umut veriyordu, doğduğu zaman belki de içimdeki bu büyük boşluk böyle acı vermezdi. Biraz teselli bulabilirdim.
Yol boyunca aklımı geride bıraktığım evden uzaklaştırmak için Ankara'daki hayatımı hayal ettim. Evin fotoğraflarını görmüştüm ve bayılmıştım. Ağaçlarla dolu bir sokakta iki katlı, çok büyük olmasa da bize fazlasıyla yetecek bir evdi. Üst katında annem kalacaktı, altta da ben. Babam özellikle böyle bir ev istemişti, çocuğumla başbaşa kalabileceğim bir şekilde ayarlamış. Annem de buna sıcak bakıyordu, bebeğimle aramızdaki bağ ancak böyle kurulabilirdi ona göre de. Benim de içime geldi, hem yalnız kaldığımda sorularıyla sürekli endişe dolu bakışlarını görmeyecektim hem de hemen yanı başımda olduğunu bileceğim annemin.
Bebeğim doğana kadar ben de sınava çalışacaktım. Artık iyiden iyiye emindim, okumak istiyordum. Üniversiteye başlayacaktım çünkü çocuğuma kendi imkanlarımla bakmak niyetindeydim. Zaten o doğduktan birkaç ay sonra da sınav olacaktı. Girebilecek kadar kendimi toparlardım. Hamileliğim süresince de evde oturacağımdan ders çalışmak için çok iyi bir fırsattı.
İçten içe bir şeyler başarmak istiyordum aslında, kendimi kanıtlamak istiyordum. Önce kendime, sonra başkalarına. Şu an herkes bana açıkça söylemese de beni güçsüz görüyordu, Celil'in peşinden ağlayan, zayıf bir kadın. Ama içimde bir ateş vardı, hiç sönmeden yanıyordu. Onu açığa çıkaracaktım. Sadece kaybettiği aşkının yasını tutan bir kadın olmayacaktım. İçimde öyleydi evet, ölene kadar yasımı yaşayacaktım ama hayata karşı dik durmak zorundaydım. Çocuğum için, annem için. Belki Celil için.. Bunu kendime bile itiraf edemesem de bir gün gelirse beni sağlam ve çocuğunun arkasında ayakları yere basan bir kadın olarak görsün istiyordum. Çocuğumuza nasıl kendi başıma bakabildiğimi anlasın hatta benimle gurur duysun istiyordum. Hala tüm planlarımı onun geri dönme ihtimali üzerine kurmam ne acıydı. Sesinde hiçbir umut yoktu oysa ki. Sadece tek bir an, ağladığım zaman uzun süre duraksadı, kendi kendiyle mücadele ediyordu anlıyordum. Ama yine de geri adım atmadı. Onun yerine koydum kendimi, beni bırakma dese ve onu bırakıp gitmek zorunda olsam, gidip onu olduğu yerden alamasam nasıl kahrolurdum tahmin edemiyorum. İçimde hep onu haklı çıkarıyorum böyle, kendi kendime kalınca bile ona kızamıyorum.
Taksi gelip evin önünde durdu, yokluğum muhtemelen fark edilmişti bu saate kadar ama bahanemi hazırlamıştım. Gitmeden önce babamın mezarına uğradım diyecektim. Daha yola çıkmamıza bir hafta vardı ama şimdiden gittiğimi söyleyecektim. Son gün annemlerle yine giderdim nasıl olsa.
Eve girince salondan sesler duydum, hiç uğramadan direkt odama geçecektim ama kulağıma sanki Mahir'in sesi çarptı gibi geldi, heyecandan elim ayağım boşaldı. Salona doğru giderken gelen sesten emin oldum, onundu, ama kavga ediyordu biriyle. Sonra İbrahim'in sesini duydum. Salona girdiğimde ikisi birbirine tekme tokat dalmamak için zor duruyordu resmen. Annem arada ne yapacağını bilemez haldeyken beni görünce rahatladı. Hemen yanıma geldi.
-Nazenin nerdesin sen?
Sesi sinirliydi, aynı anda Mahir ve İbrahim de bana döndüler ama benim gözüm şu an sadece Mahiri görüyordu. Koşup ona sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Sevdiğim adama dair tek kanıttı o çünkü. İçimdeki bebeği saymazsak Celil'i bana hatırlayacak kanlı canlı tek şeydi Mahir.
(35 beğeni sonrasında yeni bölüm gelecektir, yorumlarınızı bekliyorum 😍 herkese iyi okumalar ♥️ bu arada soranlar oldu 70. Bölüm final olacak🥰 )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...