57. Bölüm

986 75 23
                                    

Sonraki bir hafta adeta bir toz bulutunun içinde yaşadım. Etrafımda ne oluyor ne bitiyor farkında bile değildim.

Celil'le konuştuğum o bankta beni bulan İbrahimdi. Annem ulaşamayınca merak etmiş ona haber vermiş, o da eve yakın her yerde beni aramış. Gelip beni almasaydı orada öylece ne kadar duracaktım bilmiyorum.

Bir şeyler olduğunu tabi ki anladılar ama kimse sormadı, ben de anlatmadım. Ne anlatacaktım? Herkes Celil'le alakalı olduğunu da görüyordu, beni bu hale düşürecek başka bir şey olmadığını biliyorlardı.

Bir gün annem odama geldi, yine öylece camdan dışarıyı seyrediyordum. Odama girişinden anladım ki ciddi bir konuşma yapacaktı. Hali sinirli gibiydi ama bana mı yoksa başka bir şeye mi kestiremedim. Gelip karşıma oturdu. Birden kazağımı kaldırıp karnımı bana gösterdi. Neye uğradığımı şaşırdım.

-Bak şu haline, görüyor musun? Nasıl büyüyor yavaş yavaş. Yarın öbür gün belli olunca ne yapacaksın? İnsanlara verecek cevabın var mı?

Üstüme gelmesini anlayamıyordum, halimi görmüyordu sanki.

-Anne lütfen bana izin ver, şu an hiçbir şey düşünemiyorum.

-Ne zaman düşüneceksin Nazenin? Karnın burnuna gelince mi? Bebek senin keyfini bekler mi? Daha doğmadan onu piç diye mi damgalattıracaksın insanlara? Sen bilmiyor musun ki millet böyle şeyleri ağzına dolamaya bayılır. Hadi onu geçtim, lale hanım? Kulağına anında gider, bırakır mı seni burada o zaman? Allah korusun o kadın çocuğu alabilmek için her şeyi yapar. Oğlunu da kaybetmiş, ellerinden kaçırmış, bu bebeğe dört elle sarılır. Bizim gücümüz yeter mi kızım? Başımızda baban bile yok. Amcanın yokluğu varlığından hayırlı. Nasıl karşı koyacağız? İş işten geçtikten sonra ah vah etmenin ne anlamı var? Seni bırakıp gitmiş bir adamı böyle sabahtan akşama kadar camda kapıda bekleyerek ne elde edeceğini sanıyorsun? Gitti işte, gitti. Gelmeyecek kabullen.

Yüzüme tokat gibi çarpıyordu kelimeleri, ağırlıklarında eziliyordum. Ama o kadar haklıydı ki, ben de biliyordum. Gerçekten karnım git gide büyüyordu. Biri bile şüphelense arkasını bırakmazdı bu işin. Çocuğumdan da olursam o zaman ne yapardım?

Annem yeniden konuşmaya başladığında sesi daha sakindi.

-Neler yaşadın biliyorum. Seni anlıyorum ama zaman durup yas tutacak zaman değil. Bak benim de kocam öldü, ne yapayım? Oturup ona yas tutarken kızımı ve torunumu mu gözden çıkarayım? Bizim şimdi birbirimizden başka kimsemiz yok ki, biz kollayacağız arkamızı. Kimseden hayır yok işte, güçlü olmazsan halin ne olur? Senin de bebeğinin de. Olmak istediğin anne bu mu ona? Oturup kaderine isyan eden, pasif, ağlak bir kadın mı? Ona böyle mi örnek olacaksın? Zaten babası yok, zaten hayata yenik başlayacak. Annesi de mi onu kendi haline bırakacak peki? Yoksa arkasında durup ona hem anne hem baba mı olacaksın? Karar senin, ama bir an önce ver kararını. Sonra gel yanıma, ne yapacağımızı konuşalım. Ama şu halinden silkelenmeden gelme sakın, sana yakışan neyse onu yap.

Odamdan çıktı. Üstümden bir fırtına geçmiş gibi hissettim ama garip bir şekilde de rahatladım aynı zamanda. Birinden bunları duymam gerekiyordu çünkü kendi kendimi sürekli kandırıyordum. Hala Celil gelecek diye bekliyordum burada, onun yolunu gözlüyordum. Ayak sesini duymayı ümit ediyordum. Ne zavallıca, ne acınası.

Elbette çocuğuma böyle bir anne olmak istemezdim, kendi annem şimdiye kadar yanımda olmamıştı hiç ve eksikliğini biliyordum. Acısını yaşamıştım. Ama şimdi yanımdaydı ve bunun nasıl bir güç olduğunu görüyordum. Benim çocuğum bundan bir an bile mahrum kalmamalıydı.

Lale hanımı da hep zihnimden uzak tutmaya çalışsam da bana hiç huzur vermiyordu düşüncesi bile. Bir öğrense neler olurdu, gücüm yetmezdi engellemeye. Annem ne hallere düşerdi, bebeğim, ben.. Keşke babam yanımda olsaydı, o zaman böyle korkmazdım. Hasta olsaydı, yatalak olsaydı ama yeter ki var olsaydı. İnsana sadece nefes aldığını bilmek bile nasıl bir güç veriyormuş meğer.

Ama annemin dediği gibi ah ederek geçirecek zaman yoktu, biraz daha beklersem hiçbir şey yapmadan yakında bu günlerimi de arayacaktım.

Kalkıp yanına gittim, salonda oturmuş torunu için hırka örüyordu. Dibine sokuldum, örgüsünü bırakmadan başımdan öptü.

-Çok güzel oluyor, sarıyı seçmişsin hem de. En sevdiğim renk.

-Cinsiyetini bilmeyince sarı olsun en azından her türlü giyilir dedim.

-İstediğin her renkte yapabilirsin. Her rengi giyecek, rengarenk bir çocuk olmasını istiyorum. Keşke hep mutlu edebilsem onu. Öyle korkuyorum ki acı çekmesinden.

-Bir anne için en büyük korku bu, evladının acı çektiğini ve elinden bir şey gelmediğini görmek. Ölsem daha iyi diyorsun.

Anneme baktım, ne kadar hüzünlüydü. Kendime acımaktan ona dikkat bile etmemiştim. Bunca yıllık hayat arkadaşı gitmişti, daha ona üzülmesine fırsat olmadan beni düşünmeye başlamıştı. Her şeyi geçtim ona bunu yapmaya hakkım yoktu. Kendimi onun yerine koydum ve bu zamana kadar hiçbir şey yapmadığım, onu bu korkuyla baş başa bıraktığım için kendime öfkelendim.

-Gidelim mi buradan anne? Sen ve ben.

Elindeki örgüyü bıraktı, ümitle yüzüme baktı. Gözlerinden heyecan ve neşe akıyordu sanki.

-Ciddi misin? Gerçekten gider miyiz?

-Evet başka ne yapacağız ki? Kendimize yeni bir hayat kuralım, üçümüz sadece. Kimsenin bizi bilmediği bir yerde, geçmişi geçmişe gömüp yaşayalım.

-Öyle sevindim ki Nazenin, bir an hep o odada öylece bekleyerek hayatını geçireceksin sandım. Bizi bir felakete adım adım sürükleyeceksin diye ödüm koptu.

-Biliyorum, özür dilerim. Bunu sana ve çocuğuma borçluyum. Size güzel bir hayat vermek zorundayım.

-Bunu önce kendine borçlusun, yaşadığın acılar bir ömre yeter kızım. Bir şans ver, bak nasıl mutlu olacaksın. Geçmişte seni üzen şeyler var sadece, geride kalması herkes için en iyisi.

Geçmişte sadece beni üzen şeyler yoktu. Celil'in sesi vardı geçmişte, kulaklarımda hala, Nazenin diyişi. Gülüşü vardı, her sabah gözümün önünde, her gece beynimin içinde, o biraz utangaç biraz muzip gülüşü. Sıcaklığı vardı, beni tüm kabuslardan çekip alacak, güvendiğim tek şey olan o sarılışı. Bana inancı vardı, her şeyden umudu kesmişken, yıkılmak üzereyken beni tutup kaldıran ve inandıran, kendimi bile sevmezken bana herkesi sevebilme gücü aşılayan inancı. Sevgisi duruyordu öylece geçmişte, içime bir sarmaşık gibi yayılan, kökünden kesip attığı halde büyümeye ve kalbimi sarmaya her an devam eden o iyileştirici sevgisi.

Geçmiş bunlarla doluydu benim için ve gömemezdim onu, unutamazdım. Ama anneme anlatsam da anlamazdı. Sadece daha çok üzülürdü, o yüzden gülümsedim sadece.

-Haklısın, geçmişi geçmişte bırakalım ve önümüze bakalım.

Sarıldı bana, huzur doldum.

Ama hayatım boyunca kime sarılırsam sarılayım bir daha asla o duyguyu yaşamayacaktım. Bana kalkan olan o kolları, kalbinin atışı, nefesinin yumuşaklığı. Bunlar başka bir zaman aitti artık. Başka bir Nazeninin anılarıydı.

Şimdiki Nazenin silkelenip kendine gelecek ve hayatı boyunca geçmişin kökleriyle içinde çocuğunun sevgisini yaşatmaya çalışacaktı. Elimden gelenin en iyisi buydu.

(30 beğeni sonrasında yeni bölüm gelecektir, yorumlarınızı bekliyorum, herkese iyi okumalar ♥️)

VİCDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin