Anne olmayı kafamda tamamen bitirmiştim ve bu konuyu bir daha açılmamak üzere rafa kaldırmıştım. Çünkü Celil istemiyordu. Bunun lafını bile etmeyecektim bir daha. Ama şimdi Celil yoktu. O yoktu ama içimde onun bir parçası yeşeriyordu. Ona ait bir şeyin içimde olması, içimde büyümesi başımı döndürüyordu. Şimdiye kadar daha güzel bir his yaşamamıştım. Kalbim paramparçayken, Celil'den tamamen koptuğumu düşünürken olabilecek en sağlam bağ ile yine ona bağlanıyordum.
Şu an Celil'e söyleyecek miyim ya da nasıl bir yol çizeceğim kendime gibi sorularla kendimi yormak istemiyordum. Bunlar daha sonra düşünülecek şeylerdi. Şimdi tadını çıkarmak istiyordum. En karanlık anımda gelen bu mucizeye dört elle sarılmak istiyordum. Seçeneklere daha sonra kafa yoracaktım. Ama bu seçenekler arasında bebeğimden vazgeçmek kesinlikle yoktu. Duyduğum andan beri biliyordum ki ne olursa olsun onu doğuracaktım. Şu an beni ayağa kaldırabilecek başka bir şey yoktu. Zamanında tüm dünyam başıma yıkılmışken Celil ellerimden tutup kaldırmıştı beni, bir dana güneş doğmaz derken tüm dünyamı aydınlatmıştı. Şimdi de onun çocuğu aynı şeyi yapıyordu işte.
Benim mucizem. Bizim çocuğumuz. Aynanın önünde kendime bakıyordum, ellerimi karnımın üstünde birleştirdim. Tüm gücümle onu hissetmeye çalıştım. Orada büyüyen minik hayatı.. İğne ucu kadarken bile beni uçurumun kenarından alan o güçlü canı. Yaşamak için bir nedenim kalmadı diyordum ama işte buradaydı; yaşamak için daha iyi bir neden olabilir miydi?
Celil'in çocuğu. Daha şimdiden doğduğunda ona benzeyen bir bebek hayal ediyordum. Artık sırtım yere gelmezdi, çünkü bebeğim hep yanımda olacaktı. Herkes, bütün dünya bana karşı olsa ben Celil'in bir parçasına sahip olacaktım. Bu güç bana her şeyi yaptırır ve her yükün altından çıkarırdı beni.
Lavabodan çıkıp babamın odasına doğru yürürken içim kıpır kıpırdı. Birkaç dakika öncesi ve şimdi arasında neler değişmişti böyle. Hayat türlü türlü olasılıklara gebeydi gerçekten de, olmaz denilen her şey olabiliyordu. Bir an yerin dibindeyken sonra bir bakıyordun havalarda uçuyorsun.
Babamın odasına girdiğimde, elinde telefon vardı. Biriyle konuşuyordu ama ben girince kapattı. Yüzü çok gergindi.
-Kiminle konuşuyordun?
-Hiç şantiyeden biri, gel bakalım. Torunumun annesi.
Gülümsedim, onun da haberi vardı. Elbette annem söylemişti. Ona böyle bir sevinç yaşattığım için ayrıca mutlu olmuştum. Şu an morale o kadar ihtiyacı vardı ki. Ama bir yandan da acaba onu görebilecek mi diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Bebeğim dedesini tanıyacak mıydı? Babam doya doya torununu sevebilecek kadar yaşayacak mıydı?
Yanına gittim, bana sarıldı uzun uzun. Geri çekildiğimde gözleri yaşlarla doluydu.
-Beni o kadar mutlu ettin ki Nazenin, hayata tutunmak için bir sebebin olduğunu bilerek gözlerimi bu dünyaya kapayacağım. İçim rahat edecek, gözüm arkada kalmayacak.
-Böyle söyleme, torununla tanışacaksın, ona doya doya dedelik yapacaksın biliyorum.
İkimiz de bunların gerçekleşmeyeceğini biliyorduk ama o an çok umutlu bir andı ve biraz yalandan da zarar gelmezdi.
Kapı açıldı, önce annem ardından da İbrahim içeri girdi. Umarım annem ona da hamileliğimden bahsetmemiştir diye düşündüm. Şu an bunu sadece kendime saklamak istiyordum çünkü. Bu çok özel bir histi ve kendi kendime önce tadını çıkarmak istiyordum. Hem daha babası bilmeden böyle ortalığa dökülmesini kabullenemiyordum.
İbrahim babama durumunu sorduktan sonra bana döndü.
-Sen nasılsın? Ağladın mı? Gözlerin yaşlı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...