Celil'in ağzından..
Bana hayatının en güzel gününü söyle deseler susar kalırım, bir şey gelmez aklıma. Elbet yaşamışımdır ben de mutlu olduğum anlar ama aklımda kalacak kadar, hayatımın en güzel günü olarak bahsedebileceğim kadar bir güzellik yaşamadım.
Doğduğumdan şimdiye hep bu evdeydim, okumaya gittim İstanbul'a evet ama her hafta sonu koşa koşa eve gelirdim, çünkü evde ben yokken olacak şeylerden korkardım.
Babam ben daha çocukken bile beni sevmezdi, hiç mi içinden bir kere olsun bana tebessüm etmek ya da elimi tutmak beni bir yere götürmek, bir kere saçımı okşamak gelmezdi, hala ara ara bunu düşündüğüm olur. O kadar sevgisiz büyüdüm ki ta o zamanlardan kendime söz verdim ileride çocuğum olursa onu sevgiye boğacağım, hatta şımartacağım umrumda değil diye. Gerçi haksızlık etmeyeyim annemin sevgisi vardı ama yetmezdi işte, insan iki tarafın da ilgisini görmek istiyor o yaşlarda. Anne başka baba başka sonuçta. Dediğim gibi annem çok severdi sevgisini de her zaman gösterirdi bana. Ama hep mutsuzdu, onu ben bile mutlu edemezdim. Yüzünü güldürdüğünü anlar olurdu ama hemen sonra bir gölge gelir çöreklenirdi tüm çehresine. Anlamazdım derdini, neye içerlendiğini. Anlamazdım ama çok üzülürdüm, tüm dünyayı annemi mutlu edecek şekilde değiştirmek isterdim, onun hayatını doya doya yaşaması o zamanlar benim tek dileğimdi.
Şimdi anneme bakınca sen içinden bu da sevgi duyulacak kadın mı diyorsundur ki haklısın da ben de olsam senin yerinde böyle düşünürdüm. Ama annem böyle değildi, onun yaradılışı bu değildi, sonradan oldu. Onu böyle olmaya zorladılar. Babamdan çok dayak yerdi Nazenin annem, her gece bu korkuyla uykuya dalardım. Hemen hemen her gece de seslerine uyanırdım. Elimden bir şey gelmezdi ama babama nefretim yudum yudum büyürdü içimde, bir gün bu su taşacaktı biliyordum, o zaman önünde hiçbir şey duramayacaktı.
Sadece dayak da değil annemi aldatırdı da, ben biraz daha büyüdüğümde fark ettim ki annem herkesin alay konusuydu. Babamın metresleri bile rahat rahat anneme meydan okuyabiliyordu. Hiçbir yerde saygınlığı onuru gururu kalmamıştı annemin. Tek tesellisi bendim, bana hep sen mutlu ol ben başka bir şey istemem derdi. Ben de onun için aynısını düşünürdüm aslında, o mutlu olsun da ben başka bir şey istemezdim.
Üniversiteye başlayınca işler yine değişmedi, uzakta olduğum için daha da tedirgindim. Annem ne kadar belli etmemeye çalışsa da o evde neler çektiğini biliyordum, üstelik şimdi yanında ben de yoktum. Okul desen benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. İçimde öyle büyük bir boşluk vardı ki ömrüm boyunca, ne arkadaşlarım ne ailem ne işim ne okulum hiçbiri dolduramadı.
Kimse benim farkımda değildi, aslında mühendis olmak istemiyordum bile. Babam için okuyordum orada, kalbimde yatan başka şeyler vardı. Öğretmen olmak isterdim, bir şeyler öğretmek hep çok hoşuma giderdi, çocukken bile dersleri zayıf olan arkadaşlarımı toplar evin bahçesinde sınavlara çalıştırırdım. O anlarda öyle mutlu olurdum ki, evdeki huzursuzlukları bile unuturdum. Ama benim ne istediğim neye yeteneğimin olduğu kimsenin umrunda değildi.
Yani sonuçta istemediğim bir yerde istemediğim bir okulda, aklım tamamen evde ben başka yerde.. Böyle bir hayat sürüyordum. Gelecekten bir beklentim de yoktu aslında.
Sonra mezuniyetimden bir süre önce annem aradı, eveledi geveledi ama bir derdi olduğunu anladım. Yine babamla ilgili sandım, korktum. Değildi. Daha doğrusu bu sefer babamın benim üzerimdeki planlarıyla ilgiliydi. Artık işe başlayacağıma göre bir de evlenirsem her şeyin tamam olacağını düşünmüş kendince. Bana istediği bir kız bile bulmuş. Annemin pek gönlü olmasa da hemen evlenmeme kız tam istediği gibiymiş, daha iyisini bulamazmışım. Zaten sonunda evleneceksem en azından herkes için hayırlı biri olsunmuş. Benim evliliğimin neden herkes için hayırlı olması gerektiğini o zaman sorgulamadım bile. Aslına bakarsan umrumda da değildi. Annemin bir kere de gönlü olsun dedim, benim yüzümden bir de derdine dert eklenmesin dedim. Babamın çenesini kapatmak istedim. Ama zorba insanlar böyledir Nazenin, onlara taviz verdikçe senden daha fazlasını isterler. Asla doymazlar, yetinmezler. Hep daha fazlasına hakları olduğunu düşünürler. Senin iliğini kemiğini kurutana kadar seni sömürmeye devam ederler.
Kısaca evlendim işte, Aliye'ye aşık olmadım hiçbir zaman ama onu sevdim. Benim çok kahrımı çekti, ona hiçbir şey vermedim, ama beni hep bekledi. Şimdi bakınca ben de bir yerde babamın anneme yaptığını ona yapmışım diyorum. Asla kılına bile zarar vermedim evet ama zarar illa fiziksel olacak değil, onun kalbini kırdım. Koşulsuz şartsız bana verdiği kalbini. Kendimi affedemediğim insanların başında Aliye gelir senin anlayacağın.
Gülizar desen o da öyle, çaresiz zavallı bir kızdı. Annem aldı getirdi, neye uğradığını şaşırdı, uyum sağlayana kadar çok çile çekti. Ama olmadı işte, çocuğum olmadı. Çocuğumun olmasını istemiyorum da, ona verebileceğim hiçbir şey yok benim. Maddi imkanlardan bahsetmiyorum elbette ama maddi imkanlar bana yetti mi çocukken ki ona yetsin? Ona adıl ihtiyacı olan şeyi veremem ben. Benden ne dizgin bir evlat oldu, ne koca. Ne de baba olur. Hepsini yüzüme gözüme bulaştırdım. Herkesin günahına girdim, şimdi bunların bedeli olarak da kendi cehennemimde yanıyorum. İçten içe, kimseye fark ettirmeden her gün daha da yok olup gidiyorum.
Tüm bu anlattıklarım içinde babamın ölümünü es geçtim sanma, öldü işte ne anlatayım. Ben evlendikten kısa bir süre sonra öldü. Üzülmedim desem yalan söylerim. Üzüldüm çünkü kendi kendime kabul etmemek için dirensem de onu sevdim. Bu kadar eziyet eden adamı, tüm ailesini rezil eden adamı sevdiğim için ben nasıl bir insanım? Kendimden de nefret ediyorum. Bu kadar nefret doluyken bir çocuğa nasıl sevgi verebilirim ki? Bir de onun günahına mı gireyim?
Sonra sen varsın.. Annemin benim için yeni planı.. Bana senden bahsettiğinde her zamanki gibi çaresiz birini seçtiğini anladım, çünkü başka kim bunu kabul ederdi. Senin kurtuluşun olarak görüyordu bu evliliği, aslında senin de işine yarayacakmış yani. Kabul ettim, hayatım zaten rayından çıkmış bir tren gibi, ha bir eksik ha bir fazla. Ama pişman oldum, seni gördüğüm ilk gece daha hem de. Beklediğim gibi değildin çünkü, çaresiz gözükmüyordun. Kendini çaresiz olarak gördüğünü biliyorum ama sen odaya girdiğinde gözlerinde öyle bir ifade gördüm ki, çaresiz değildin sadece sabrediyordun. Sen karşımda oturduğun süre boyunca sanki tam o taraftan bir ip geldi benim belime dolandı ve beni ne tarafa dönersem döneyim sana doğru çekmeye başladı. Hala çekiyor. Hakkım yok biliyorum, sana dokunamam bile. Tek yapacağım senin buradaki hayatını biraz daha yaşanabilir kılmak, seni kimseye ezdirmemek. Çünkü bu evdeki kadınların kalpleri acı çeke çeke taş gibi oldu, zamanında yaşadıklarını unutup başkalarına eziyet etmekten zevk alır hale geldiler, hayatlarında tutunacakları tek şey bu onların, sen bu yüzden farklısın. Acı çektikçe güzelleşiyorsun, kalbinde nefret var zannettiğini biliyorum ama içindeki sevgiyi görebiliyorum. İnsanlara vermek istediğin öyle büyük bir sevgin var ki içine bile zor sığıyor ama onu verebilecek kimse olmadı karşında.
Senin için çok üzgünüm, emin ol bir gün hayatını değiştirebilme şansım olursa onu kullanacağım. Seni ölene kadar bu eve mahkum etmeyeceğim. Zamanını bekliyorum, buradan ayrılman gerektiğinde seni bir başına bırakmayacağım. Geleceğin için endişelenme o yüzden, hiçbir karşılık beklemeden yapacağım hepsini. Karşılık beklemeyecek kadar aklım başımda en azından.
Çok konuştum değil mi? Sıkıldın mı?
(10 beğeni sonra yeni bölüm gelecek♥️)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...