16. Bölüm

1.8K 120 9
                                    

Önce bembeyaz çarşafın üstünde ellerimiz birleşiyor, iki elimi de parmaklarıyla kavrıyor. Böyle ellerimizle birbirine bağlı halde o kadar kenetlenmiş duruyoruz ki, o an bizi hiçbir şey ayrıramazmış gibi geliyor ve böyle olduğuna inanmayı tercih ediyorum. İlk defa kafamda karşı çıkan başka bir ses yok. Duyduğum tek ses Celil'in nefesi ve kendi nefesim. Bir de beni bazen ismimi sessizce kulağıma fısıldaması o kadar. Yanaklarımı öpüyor, alnımı, gözlerimi.. Dudaklarıma gelince önce duruyor, gözlerimi açıyorum, göz göze gelince anlıyorum ki beni seviyor. Bunu anlamam için en doğru zaman şu anmış demek ki. Daha önce değil. Sonra dudaklarını benimkilerle buluşturuyor. Önce yavaşça, sanki incitmek istemiyormuş gibi öpüyor. Sonra daha da şiddetli, sanki yaşamak için benim dudaklarıma ihtiyacı varmış gibi şevkle.. Benim içinse sanki tüm ömrüm boyunca susuz kalmışım, o kadar susuz ki artık hiçbir şeyi ayırt edemiyorum, etrafımda ne var ne yok bilmiyorum. O kadar uzun zamandır susuzum ki su içmenin nasıl bir his olduğunu bile unutmuşum, eksikliğini hissetmiyorum, farkında değilim. Ta ki şu ana kadar. Dudaklarıyla buluştuğumda susuzluğumu hissediyorum ve onu kana kana içmek istiyorum. Birden her şey berraklaşıyor zihnimde, hayatımın ne kadar yavan olduğunu anlıyorum ve dehşete düşüyorum. Nasıl dayanabildim bunca zama sen olmadan? Şimdi artık imkansız geliyor. O kadar sıcak ki, beni öyle içine çekip kendinin yapıyor ki, böyle bir mutluluk başımı döndürüyor.

Evimi arıyordum, kendimi bildim bileli bir yere  ait olma özlemi çekiyordum. Meğer bir yere değil bir insana ait olmayı istiyormuşum. Şimdi öğreniyorum bunu. Kulağımda sesini duyuyorum. Tam artık ona ait olduğun sırada "seni seviyorum" diyor. Cevap bile veremeyecek kadar kendimde değilim. Sadece artık geri dönülemez şekilde Celil'e tutulduğumu biliyorum. Tüm renkler, sesler, ışıklar o kadar parlak ki, gözümün önünde bir perde vardı ve indi gibi geliyor.

Zevkin en doruğuna yaklaşırken "beni bırakma" diye yalvarıyorum. Normalde böyle bir şeyi söylemeye korkarım, onun omuzlarına böyle bir yük bırakamam diye düşünürüm ama şu an umurumda değil. Sadece hissettiklerimden ibaretim şimdi. Bedenim de beynim de tüm sinirleriyle baştan aça açık durumda. Bir duygu seli gibiyim. O an her şeyi söyleyebilirim, her şeyi yapabilirim.

Kalbimin gümbürtüsü, nefeslerimizin hırıltısı ve ufak inlemelerin arasında "sen benimsin" dediğini duyuyorum. Ve patlama noktamız bu oluyor. İkimiz de uzun süren bir savaştan, yenilgilerden, kayıplardan ve acılardan çıkmış ve şimdi ilk defa hayat karşısında bir-sıfır öne geçmiş gibiyiz. İlk kez hayat bize bir şey veriyor, hem de hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar değerli bir şey. Karşılığı ne olacak bilmiyoruz, elbette bir karşılığını isteyecek hayat bunun ama şu an kimse bunu düşünmüyor.

Birkaç dakika sonra nefeslerimizi toparlayabiliyoruz ancak. Hala aynı şekilde duruyoruz ama ikimiz de kıpırdamıyoruz. Bu büyülü çekimi sona erdirmek istemiyoruz. Onun sıcaklığı o kadar rahat ki bu yatakta tek başıma kalmak istemiyorum artık hiçbir zaman.

En sonunda konuşmaya başlayan Celil oluyor.

-Umarım pişman değilsindir.

-Pişman olmaya en uzak şey neyse şu an oyum.

Gülümsüyor.

-Seni ilk gördüğüm andan itibaren bir gün bu anın geleceğini hayal ettim, imkansızı hayal ettiğimi bile bile hem de.

-Bak imkansız değilmiş demek ki.

-Benden nefret ettiğini ve asla kalbini bana açmayacağını düşündüm.

-Ben de bu evden nefret edeceğimi ve tek başıma çürüyüp gideceğimi düşünmüştüm.

-Bir an bile tek başına kalmayacaksın.

-Bana söylediğin şeyde ciddi miydin az önce?

-Ne söyledim, o kadar çok şey söyledim ki. Pek kendimde de değildim az önce.

İkimiz de güldük ama ben ağzından laf almaya kararlıydım.

-Beni sevdiğini söyledin.

-Öyle mi? Hatırlamıyorum.

O kadar ciddiydi ki bir an inanacaktım ama son anda uyandım. Koluna vurdum.

-Tamam tamam söyledim.

-Eee?

Beni kıvrandırmak hoşuna gidiyordu ve ben de keyif alıyordum bu tasasız halimizden.

-Hiçbir sözümde bu kadar ciddi olmamıştım. Seni seviyorum. Sana aşığım.

Karnıma bir yumruk yemiş gibi oldum, sadece cümleleri değil sesinin tonu ve söylerkenki yüz ifadesi de çok sarsıcıydı. Bir insan yanında birkaç saat durup ona aşık olmamayı nasıl başarabiliyordu acaba?

-Bir de sen benimsin demiştin.

-Evet, benimsin. Sadece benimsin.

Vücudumda ateşin yine tırmandığını hissediyordum.

-Senin olduğumu hissettir bana.

-Nazenin hanım sizi de hiç doyuramayacağız herhalde?

Güldük, ama dudaklarıma değince ikimiz de kendimizi yine o denize bıraktık.

Tüm endişelerimizi, korkularımızı o denize bıraktık. Aynı zamanda tüm hislerimizi, zevk anlarımızı, sevgimizi de bıraktık. Ve o denizin içine daldık. Hangi duygu hangisiydi hepsi birbirine karıştı, bir endişe oldu bir aşk, bir korku doldum bir arzu, bir baktım hüzünlü bir baktım zevk dolu gözlerle bana bakıyor. O kadar karışık ve o kadar yoğundu ki yaşadığımız hayatım ne yöne giderse gitsin, başıma ne gelirse gelsin, ne kadar acıdan geçmek zorunda kalırsam kalayım bunu asla unutmayacaktım. Düşmek üzere olduğum her an çıkarıp tutunmak için bu anıyı saklayacaktım.

(10 beğeni sonrasında yeni bölüm gelecektir, iyi okumalar♥️)

VİCDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin