(Herkese merhaba, bu bölümü Nazenin'in ağzından okumayacağız. Aliye'nin ölümü nedeniyle tek bölümü yalnızca onun hayat hikayesine ayırdım. Bir anlamda kitabımızdan onu uğurlarken ona bir veda hediyesi veriyoruz diyelim. Umarım beğenirsiniz, herkese iyi okumalar. Yeni bölüm yine Nazenin'in ağzından ve kaldığımız yerden devam edecek. 20 beğeni sonrasında her zamanki gibi yükleyeceğim. Hikayenin gidişatı ile ilgili yorum yaparsanız ben de tavsiyelerinizi dikkate alarak yazmaya çalışırım. ♥️)
Aliye..
Bir evin en küçük ve üçüncü kız çocuğu. Babası erkek olsun diye tam üç tane çocukta denedi şansını ama hiçbiri de ona istediğini vermedi. Öfkelendi bunun için en çok da Aliye'ye. Çünkü o son şansıydı, erkek olmalıydı. Ama olmadı işte. Babası aylarca yüzüne bakmadı ne onun ne de annesinin. Ablaları bile babalarını daha da hırçın bir adama çevirdi diye Aliyeyi kendilerine düşman belledi. Zaten onlar gibi değildi Aliye, ablaları ay gibi parlardı o sönüktü. Ablaları herkesin gönlünü hemen çelerdi o ise kimseye kendini sevdiremezdi.
O yüzden çabucak büyüdü Aliye. Çocukluk nedir bilmedi, bir kere şımarmadı, hiç huysuzluk etmedi. En küçüğüydü evin ama en olgunu oldu, herkesi idare etmeye çabaladı. Kimse bir günden bir güne ona nasılsın demedi, ne derdi var diye sormadı. Görünmezdi, varlığı yokluğu birdi sanki. Babası oğlan değil diye sevmedi onu ama ablalarını hiç olmazsa insan yerine koyardı. Ablaları da güzellikleriyle herkesin gönlünde taht kurmuştu. Babası ikisine de iyi kısmetler bekliyordu. Ama Aliyeden hiç umudu yoktu. Başına kalacağını düşünürdü.
Okulda da yüzü gülmedi, kaynaşamıyordu bir türlü kimseyle. İstiyordu ama olmuyordu. Sanki tüm arkadaşları başka bir dilde o başka bir dilde konuşuyordu. Onların dünyasına giremedi, kendi dünyasına da onları almadı.
Genç kızlığa girdiğinde akranları gibi flörtleri ya da sevgilileri olmadı. Hiçbir erkek bakmıyordu yüzüne, o da kimseye ilgi duymuyordu gerçi. Ama özeniyordu, birlikte sinemaya giden çiftler, el ele tutuşan sevgililer.. Yalnızdı, o da yalnızlığı azalsın istiyordu. Biri de onu sevsin istiyordu.
Gittikçe daha çok inandı sevilmeyecek biri olduğuna, o da kalbini kapadı. Sımsıkı kilit vurdu. Kimseyi almayacaktı.
Liseyi bitirdiğinde bir gün babası eve geldi, herkesi topladı başına. Şaşkın gözüküyordu ama konuşabildi sonunda. Aliyeyi isteyen vardı, hazır isteyen birini bulmuşken hemen verecekti onu. Hem de çok tanıdık insanlardı, birlikte iş yapmışlardı. Babası daha iyi bir kapı bulamayacağından emindi. Ablaları kim olduğunu öğrenince kıskançlıktan delirdiler. Ama Aliye bilmiyordu evleneceği adamı. Celil diye biri dediler o kadar. Hiç görmemişti ki. Büyük ablası o dururken neden Aliyenin istendiğini anlamıyordu, ona göre bu çok uygunsuzdu. Ama babasının kararı kesindi. Gelip isteyeceklerdi işte.
Geldiler de. Aliye ilk gördüğünde Celil'e vuruldu. Onu doğduğundan beri tanıyordu sanki. Ama o da anladı daha o anda bu evlilik ailesinin isteğiyle oluyordu adamın değil. Yine de içinde bir umut filizlendi. Belki bir gün..
O bir gün hiç gelmeyecekti. Evlenmeden önce Celil bir fırsatını bulup içini döktü ona. İstemiyordu onu ama mecburdu. Bilmesi lazımdı başından, eğer kabul etmezse vakit geç olmadan vazgeçebilirdi. Aliye vazgeçmedi, kabul etti. Yanında olmak yetecekti ona, hem belki bir gün.. diye düşündü yine.
Ama asla gelmeyecekti o bir gün. Celil ona bir kere dokunsun bir kere öpsün diye gözünün içine bakarak yıllar geçirdi. Ona iyi davranıyordu ama Aliye biliyordu ki bu sadece dostça bir tavırdı. Yine de bekliyordu.. Belki bir gün diye diye bekliyordu.
Celil'in sırrına ortak oldu, katil olduğunu, babasını öldürdüğünü gözleriyle gördüğü halde ses etmedi, hep güvende tuttu bunu. Kimselere söz etmedi, bir daha bu konuyu düşünmedi bile. İçindeki sevgi her şeyi bastırıyordu. Ödü kopuyordu Celil'e bir şey olacak diye. En azından burada yanındaydı, onu sevmiyordu belki ama Aliye yine bekliyordu. Belki bir gün..
Bekleye bekleye katılaştı yüreği, buz gibi oldu içi. Celil dışında hiçbir şeye sevgi veremez oldu, bir daha yüzü gülmedi. Güneş ona doğmuyordu sanki. Sadece Celil'in evde olduğu anlar nefes aldığını hissediyordu. Onunla birkaç kelime konuştuğunda içi ferahlıyordu. Ama Celil babasından sonra daha da içine kapanık ve uzak biri oldu. Hiçbir şey ona ulaşamıyordu artık. Aliye de ona ulaşamayacağını biliyordu, biliyordu bilmesine de o umut. İnsan umut etmekten hiç vazgeçemiyordu. O da vazgeçemedi. Düşündü durdu. Kendi kendini avuttu. Bir gün, belki de bir gün dedi yine.
Ama sonunda o bir günün gelmeyeceğini anladı, umudunun tükendiğini gördü. Kalbindeki tek umut ışığı söndürülmüştü. Söndürenin ismi de Nazenindi.
Daha o eve gelir gelmez anladı Aliye Celil'in ona sevdaya düştüğünü. Celil birini sevdiyse ölene kadar onu severdi. Aliye çok iyi biliyordu, ilk defa onu böyle görüyordu çünkü. Kalbine ok gibi saplandı acı, nefes alamaz oldu.
Celil'in Nazenini annesine ve tüm dünyaya karşı koruması, herkesi karşısına alması, onu kaybetmekten nasıl korktuğu, ona bakarken içinin titrediği Aliyenin içine kor gibi düşüyordu her seferinde. Ufacık olan umudu da tükenince Aliye hepten kalbini kuruttu. Halbuki o da sadece sevilmek ve sevmek istemişti doğduğundan beri. Herkesin bol bol sahip olduğu bu basit şeyler bile ondan esirgenmişti. Kötü biri değildi, kimsenin kötülüğünü istemezdi. Ama bu aşk, bu yok sayılma onu tamamen değiştirdi, yıllar boyunca azar azar içine akan zehir Nazeninle ona son darbeyi vurdu.
Zaten hayatının bir anlamı kalmadığını düşünüyordu, aklına ölümü çok sık getiriyordu. Sadece an meselesiydi. Bir kıvılcım gerekiyordu.
O gün Celil beklediği kıvılcımla geldi. Ben Nazeninle evleneceğim dedi, boşanmak istedi. Aliyenin ayağının altındaki son destek de kaydı, düştü.
Hayat hep örselemişti onu, mutlu olmak onun da hakkıydı. İsyan ediyordu her şeye, gözü döndü. İstedi ki onu mutsuz edenler de mutlu olmasın. Onlara öyle bir miras bırakacaktı ki kendi göremese de mutlu olmayacaklarını bilerek ölecekti.
Evin terası buz gibiydi. Aşağı bakınca başı dönüyordu. Celil'in yalvaran sesi, Lale hanımla Gülizar'ın ağlaması.. Kulağına çok derinden geliyordu her ses. Gözleri görmüyordu. Sadece aşağı bakıyordu.
Hayatı boyunca görünmez olmuştu, şu an ilk defa onu görüyordu hepsi. Celil ilk defa verdiği zararı anlıyordu. Ama geçti. Çok geç kalınmıştı her şey için. Yokluğu boşluk yaratmazdı, ama vicdan azabı yaratacaktı ve kaldırmak imkansız olacaktı. Yine de içinde Celil'e olan sevgisi susmuyordu, ona kıyamıyordu. Üzülmesin istiyordu, onu kendinden bile korumak istiyordu. Ama kalbi öyle kırıktı ki bu sevgi bile yeterli gelmiyordu.
Ailesinin yanında örselendiği günler, kocası tarafından yok sayıldığı yıllar, üstüne kuma getirilince duyduğu hüzün, asla çocuk sahibi olmayacağını anladığında hissettiği keder, Nazenin geldiğinde duyduğu keskin acı ve kıskançlık. Tüm bir ömür bunlar için çok kısaydı. O kısacık ömür daha fazla dayanamadı. Kalbi ortadan ikiye çatladı.
Celil başını diğer tarafa döndürdü, bakamadı. Tekrar kafasını çevirdiğinde artık Aliye orada değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...