Bu kasvetli ne soğuk yerde, karnımda inceden bir sancı ile, aç ve susuz oturmuş korkuyla İbrahimi dinliyordum. Hikayesine başlarken gözleri bir an daldı, o an hatırladığını gördüm, yüzündeki ifade geçmişini yani bir zamanlar mutlu olduğu anları hatırlıyordu. Sonra gözleri bana dönünce yine o kin bürüdü onu. Anlatırken de sesinde hep beni ürküten o tonla konuştu.
-Çocukluğumu hatırlamaktan hep kaçındım ama şimdi her şeyi baştan sana anlatmak zorundayım. Yani o günlere dönmekten başka şansım yok. Hatırlamak istemememin nedeni kötü bir çocukluk geçirmem değil, tam tersi o mutluluğu artık düşünmek istemiyorum çünkü bir daha asla yaşanmayacak bir şeyi geçmişten çekip gözlerimin önüne sermeye gerek görmüyorum. Ama dediğim gibi şimdi anlatacağım. Sana göre çok kötü biriyim değil mi? Sence nasıl bir çocuktum? Kötü mü doğdum? Durup dururken böyle biri mi oldum?
Ailemin en son çocuğuydum, tek oğulları. Benden büyük üç kızları daha var, hepsi de üstüme titrerdi. Babamın çok parası yoktu, üç kuruşa sabahtan akşama kadar eşek gibi çalışırdı. Ama mutluyduk. Eve geldiğinde işin yükünü bize çektirmezdi, orada yaşadığı haksızlıkların, eziyetlerin bedelini bize ödetmezdi. Gözümüzün içine bakardı, yarı aç yarı tok gezerdi ama bizi elinden geldiği kadar iyi besler, giydirirdi. O çocuk aklımla bile yaptığı fedakarlığın farkındaydım ve altında eziliyordum. Ablalarım da benim gibiydi, babama kötü bir göz değse bile içimiz dağlanırdı. Okumamış, cahil adam diye ezerler, hor görürlerdi. Ama o biz de onun gibi olmayalım diye uğraşırdı hep. Gecesini gündüzüne kattı. Her yediğimiz lokmaya alın terini döktü. Bir kere bile haksızlık yapmadı kimseye, tek derdi namusuyla para kazanıp bizi gelecekte iyi yerlere getirebilmekti.
Ama olmadı, kimsede onun bu özelliklerinin kıymeti yoktu. Herkesin tek derdi paraydı bu dünyada. Para her şeyden önemliydi, ben bunu o zamanlar bile anlamıştım. İnsanlar bir çırpıda silinir giderdi, bir toz parçasından fazla değerleri yoktu. Fakir olmak böyle bir şeydi işte, değersiz olmak, hor görülmek böyleydi. İnsan yerine konulmadan kapı dışarı edilmek. Babama yapılan da buydu. Bir gün eve çok erken döndü. Daha yemek bile hazır değildi, annem panikleyince durumun ciddiyetini anladık. Eline şapkasını almış koltukta öylece oturuyordu babam. Annem yanına gitti, ne olduğunu anlamıştı. Ama biz henüz bir anlam veremiyorduk. Sonra birden ağlamaya başladı. Dağ gibi adam hüngür hüngür ağlıyordu. Bizim yüzümüze bakamıyordu. İnsanın evlatlarının yüzüne bakamaması, onlara karşı boynu büyük kalması ne demek o zamanlar tahmin edemezdim. Ama şimdi sırtındaki ağırlığı anlıyorum. O yükün altında ezildi gözümüzün önünde, hiçbirimiz bir şey yapamadık. Çünkü güçlü değildik, güçlü olanlar çoktan karar vermiş bir çırpıda babamı silip atmışlardı.
İşten kovulmuştu senin anlayacağın. Zaten kıt kanaat geçinirken şimdi ne yapacaktık? Babama yapılan bu haksızlığı sindiremiyordum ama ben de daha gençtim, liseden sonra okumamıştım, param ya da bir işim yoktu henüz. Yine de babama destek oldum, gittim günübirlik işlerde çalıştım. O gün aç uyumadıysak kârda sayıyorduk kendimizi, bu duruma gelmiştik. Babam iş bulamıyordu, ablalarım evlenerek kendilerini kurtarmak istiyorlardı. Dedem vardı, bize bir o destek oldu biraz. Onun da elinde avucunda yoktu, evini sattı, üç kuruş parayı getirdi bize verdi. Bizimle yaşamaya başladı.
Günler böyle geçiyordu ama hepimiz biliyorduk ki sonumuz yoktu. Daha kötüsü olmaz gibi geliyordu ama oldu.
Bir gün bir kadın geldi evimize. Telaşla, nefes nefese babamla konuşmak istedi. İyi giyimli biriydi, bizimle ne işi olur diye düşündük durduk hepimiz. Ama babam bahçeye çıktı konuşmak için, bize duyurmadı. Kadın yarım saat kadar kaldı, sonra geldiği gibi telaşla çekti gitti. Yüzü kireç gibi bembeyazdı. Korkunç gözüküyordu, uzun süre arkasından baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...