11. Bölüm

2K 131 16
                                    

Gecenin huzursuzluğu ve sabahın yalnızlığıyla tamamen tükenmiş bir halde kahvaltıya inmek için hazırlanıyorum. Aslında inmeye niyetim yoktu Pakizeden bir şeyler getirmesini istemiştim ama Celil'in aşağı çağırdığını duyunca vazgeçtim. Beni çağırdığı halde inmezsem herkes bir şeylerden şüphelenirdi, özellikle de Celil. Ona tavır yapmam için bir neden yoktu ve bu dikkatini çekerdi, muhtemelen anlam da veremezdi. Bu duruma düşmek istemedim. Olabildiği kadar iyi ve kayıtsız bir görüntü vermeye çalıştım kendime ve Lale hanımın dairesine indim.

Masada herkes yine aynı yerindeydi, sessiz sedasız kahvaltı yapılıyordu. Ama Azize'nin ekstradan sinirli ve üzgün duruşu dikkatimden kaçmadı. Ne olmuştu acaba? Cevabını öğrenmeyecek olsam da çok merak ettim. Sürekli merak ettiğim yeni şeyler çıkıyordu bu evde ve hiçbir şekilde cevap da alamıyordum. Kendi kendime artık etrafıma çok daha az dikkat edeceğime söz verdim, kim neyi neden yapmış ilgilenmeyecektim.

Masaya sessizce geçtim ben de, kimsenin yüzüne bakmadan kahvaltımı didiklemeye başladım. Kahretsin! Duramıyordum işte. Celil'in yüzüne bakmadan duramıyordum. O yüzde bir ifade bir bakış bir mimik arıyordum.

Ama nafile.. Bir kere bile başını kaldırıp bana bakmadı. Bu eve geldiğimden beri yapılan en sessiz kahvaltı bu olmalıydı, nedeni Celil'in uzun zamandır evde olmayışı mıydı yoksa o akşam gelen adamın etkisi miydi bilemiyorum. Aklıma başka bir şey gelmiyor, resmen bir bulmacanın içinde yaşıyor gibiyim.

Neyse ki bu garip kahvaltı sahnesini bozan bir şey oldu. Sonunda! Kapı çaldı ve Pakize açmaya gitti. Gelenle ilgilenmiyordum ama birden duyduğum ses beni kapıya doğru yöneltti hemen. Annemin sesi. Aynı anda Celil'in de balını kaldırıp hemen bana baktığını gördüm, gözlerimi ona çevirdiğimde yüzünde soru sorar bir ifade vardı. Görüşmek isteyip istemediğimi soruyordu bana gözleriyle, anlayabiliyordum. Kafamı iki tarafa salladım, o da anladığını belli edecek şekilde üst katı işaret etti. Hemen kalkıp merdivenlere yöneldim ama arkamdan beni durdurmaya çalışan Lale hanımın sesi yine rahat bırakmadı.

-Nereye gidiyorsun? Annen gelmiş, bizim için gelmedi herhalde. Gelip bir hoş geldin desene.

Tam dönül yanlarına gidecektim ki Celil beni durdurdu.

-Yukarı çık.

Celil'in lafı üstüne annesi ağzını açamadı ikinci kez. Ama merdivenlerde durup ne konuştuklarını duymak istedim. Ne yüzle beni görmeye geldiğini öğrenmek istiyordum çünkü. Beni elleriyle bir cehennemin tam ortasına atıp da halim nasıldır acaba diye bakmaya gelmesi en hafif tabirle ikiyüzlülük değil de neydi?

Lale hanım yine düşüncelerimi böldü, annemle üstten üstten konuşmaya başladı her zamanki gibi. Göremesem de o an hepsinin yüz ifadesini tahmin edebiliyordum.

-Gören de biz ailesiyle görüştürmüyoruz sanacak, yaptığına bakın.

-Nazenin sizinle görüşmek istemiyor Zeliha hanım, işin aslı bu. Konuyu evirip çevirmeye gerek yok.

Bir anlık sessizlikten sonra annemin sesini duydum, çatallıydı ve zar zor çıkıyordu.

-Ben onun annesiyim, eninde sonunda benimle görüşecek.

-Bu kararı Nazenin'e bırakalım, sadece onun verebileceği bir karar çünkü. Ama bir gün gerçekten de sizinle görüşmek isterse bana söylemesi yeter. Hemen geliriz, görürsünüz kızınızı.

Bu ortamda bile yüzümde gülümseme oluşturan bu cümleleri kurmayı nasıl başarıyordu?

-Onu bana karşı doldurmayın, Nazenin kendisini benim kadar kimsenin sevemeyeceğini çok iyi bilir. Bana kin güdemez.

VİCDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin