9. Bölüm

2.1K 125 13
                                    

İşte yine en başa döndüm.
Bu eve gelirken içinde bulunduğum kayıtsızlık ve mutsuzluk haline yani.
Son bir hafta Celil'in bana olan yaklaşımı durağan ve sıkıcı hayatıma renk getirmişti kabul ediyorum. Onun dünyasına girdiğimde kendi hüznümü unutmuştum. Yani dünyasının kenarlarında dolaştığımda demeliyim aslında. Çünkü beni tamamen içeri almamıştı. Bir gün alacağını düşünmüştüm hatta ümit etmiştim. Ama şimdi bakıyorum da yine başladığım yerdeyim.
Celil yok. Neredeyse bir aydır eve gelmedi. Her sabah bugün gelecek diye gözlerimi açıyorum ama geceleri hep aynı umutsuzlukla uykuya dalıyorum. Nerede? Kiminle? İyi mi? Kafamda sürekli bu sorular dönüyor. O adamın kim olduğunu nasıl öğrenebilirim diye kendi kendimi yiyip bitiriyorum. Ama bunun hiçbir yolu yok. Aile sırları yalnızca Celil ve Lale hanımda anahtarı bulunan bir kasada saklı gibi sanki, oraya ulaşmanın tek yolu da ikisinden biri doğal olarak. Ama Lale hanım tamamen çıkmaz sokak, artık Celil de ondan farksız değil. Çünkü yok.
Birkaç kere gözümü karartıp telefonunu aradım ama kapalıydı. Evden kimseye soramazdım tabi, bu ölüm fermanımı imzalamak gibi olurdu. Onu merak etmeye nasıl cüret edebilirdim. Evin tüm kadınları tarafından anında geri püskürtülürdüm. Yani ona giden her yol kapalıydı. Tamamen insafına kalmıştım, isterse gelir istemezse gelmezdi. Bana borçlu olduğu ne vardı ki? Eminim Lale hanım biliyordu nerede olduğunu. Yoksa böyle rahat duramazdı. Muhtemelen Azize'ye de söylemişti. Evde Celil'den haberi olmayan tek insan ben bile olabilirdim.

Merak ettiğim o kadar çok şey vardı ki. Bazen geceleri saatlerce uyuyamıyordum. Kendi kendime bin tane senaryo yazıyordum. Ger senaryomda da en sonunda yolum hep Celil'e çıkıyordu. Ve orada kitleniyordum.

Evde durumlar da her zamanki gibiydi ama Celil ortalarda olmayınca ben yine görünmez olmuştum. Onlardan ayrı yemek yiyor ve onlar ortada yokken nadiren bahçeye çıkıyordum. Kimse bana karışmıyordu, sanırım hiçbirinin derdi şu an ben değildim. Lale hanım sürekli dalgındı. Önünden bile geçsem beni görmüyordu. Sanki başka bir alemde yaşıyor gibiydi. Onu bile bu hale getiren şeyi öğrenmek için can atıyordum.

O yaşlı adamı düşündüm. Kötü birine benzemiyordu sadece çok kızgın ve haksızlığa uğramış biriydi. Ettiği beddualar kulaklarımdan gitmiyordu. Böyle derinden ah edebiliyorsa mutlaka onun da sevdiği biri zarar görmüş olmalıydı. Celil ve Lale hanım yüzünden.

Belki de babasının zarar verdiği biriydi. Çünkü Celil babasını çok zalim ve bencil biri olarak anlatmıştı. Kafama en çok yatan seçenek buydu. Babasının ölümünden de hiç bahsetmemişti. En azından bunu öğrenecek bir başlangıç yapabilirdim. Ama kime soracağımı bilemiyordum. Aklıma Pakize geldi. Evin çalışanına gidip böyle bir soru sormak pek akla yatkın gözükmese de sadece sohbet etmek ister gibi davranabilirdim. Gidip Lale hanıma yetiştirmemesi için onu niyetimin gerçekten can sıkıntımı biraz olsun gidermek için sohbet etmek olduğuna inandırmalıydım. Tüm gece bunu düşündüm ve sabah kalkar kalkmaz kahvaltıya indim. Herkes çoktan yapıp çekilmişti. Pakize mutfakta bulaşıklarla uğraşıyordu. Yanına gittim. Yardım etmek ister gibi davrandım.

-Bırak sen ben yaparım, git kahvaltını yap.

-Yardım etmek istiyorum, hem de zaman geçer. O kadar bunaldım ki günlerdir odamdan çıkmıyorum.

-Bahçeye in bak ne güzel mis gibi, bir de kahve yaparım sana.

-İkimize birden yapsan kahveyi de beraber içsek olmaz mı?

Yüzü durgunlaştı. Karar veremiyordu, muhtemelen Lale hanımdan çekiniyordu.

-Lütfen, o kadar yalnızım ki. Bu evde benimle dertleşecek kimsem yok. Kendi evime zaten gidemem. Biraz daha duvarlarla konuşursam kafayı yiyeceğim. Kimseye söylemem, burada içeriz olur mu?

Biraz yumuşadı, halime acıdı daha doğrusu.

-E peki madem, dur hemen yapayım sen de otur önce bir şeyler atıştır.

O kahveleri hazırlarken ben de kahvaltımı ettim ama heyecandan hiçbir şeyi doğru düzgün yiyemedim. Hem aradığım cevabı bulamamaktan korkuyordum hem de bana bu evde iyi niyetli davranan tek kadını niyetimi belli edip kırmaktan. Ama başka çarem de yoktu.

Kahvemden bir yudum alıp konuşmaya başlayacaktım ki Pakize benden önce davrandı.

-Ee alıştın mı bakalım yeni evine?

-Alışmaya çalışıyorum, başka çarem mi var zaten?

-Alışırsın alışırsın. İnsan nelere alışmıyor ki?

-Ev bugünlerde çok sessiz, Celil bey olmadığı için kimsenin tadı tuzu yok gibi.

Celil'in adı geçince bir an durakladığını fark ettim ama hemen toparladı.

-Gelir yakında o da.

-İyidir umarım, yani baya uzun süredir görünmeyince merak ettim.

-İyidir iyi. Sen dert etme.

-O gün gelen adamdan sonra biraz korktum açıkçası. Malum sanki hepimizi öldürecek gibiydi.

-Merak etme Celil bey varken bize bir şey olmaz, o hepimizi korur.

-Babasından sonra evin beyi olarak hepiniz onu görüyorsunuz tabi.

-Öyle. Babasından da çok daha merhametli ve saygılı bir bey hem de.

-Babası çok mu otoriter biriydi.

-Ölünün arkasından konuşulmaz ama evlerden ırak. Kan kusturdu herkese tüm yaşamı boyunca. Allah da canını öyle aldı işte.

Heyecanlandım ama belli etmemeye çalıştım.

-Nasıl aldı? Nasıl öldü sahi babası?

-Öldürüldü.

Bir an derin bir sessizlik oldu. Ama bu kadar yaklaşmışken belki biraz daha bilgi alabilirim diye sormaya devam ettim.

-Kim öldürdü? Düşmanları mı?

-Düşmanları elbet. Adım başı düşmanı vardı zaten.

-O gün gelen adam da mı düşmanıydı?

-Ne kadar soru sordun öyle. Sen böyle şeyleri düşünme. Lale hanımın kulağına da meraklı meraklı ortalarda dolandığın sakın gitmesin ha.

Anladım ki daha fazla konuşmayacaktı hemen geri çekildim.

-Sadece sıkıntımı dağıtmaya çalışıyorum. Yoksa bana ne. Ölen ölmüş, tanımam etmem.

-İyi tanıma da. Kalk hadi benim işim gücüm var. Akşama yemek hazırlanacak daha.

-Yarım edeyim

-İstemez sen kendi işine bak.

Mutfaktan çıkıp odama gittim. Ama dört duvara sığamadım. Üstüme üstüme geldi. Bu evde herkes bir tuhaftı. Sanki hepsi benim bilmediğim bir şeyi biliyor gibiydi. Bu da beni çok güvensiz hissettiriyordu. Ama yine de yeni bir duyguydu. Bu gerginlik ve heyecan. Dehşet bile can sıkıntısından iyiydi benim için. O kadar sıkılıyordum ki bir şeylerin peşinde gitmeye ihtiyacım vardı.

Bahçeye indim. Temiz havayı içime çekmek iyi geldi. Çiçeklerin hepsi solmak üzereydi. Burayla bayadır kimse ilgilenmiyordu. Sulamak için bir şeyler arıyordum ki kapı açıldı.

Başımı çevirmeden onun geldiğini anladım. Bir şey sanki beni tutup kapının olduğu tarafa çekiyordu. Gerçekten de onun sesini duydum. Haftalardır duyduğum tek iyi şeydi.

-Bu bahçenin hali ne Nazenin? Bari sen baksaydın çiçeklerime.

Yüzümü ona döndüğümde gülümsüyordu. Bir çocuk gibi, affedilmeyi bekleyen, hoşgörü isteten ufak yaramaz bir çocuk gibi bana bakıyor ve gülümsüyordu. Gülümsemesine karşılık vermekten başka ne yapabilirdim?

VİCDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin