27. Bölüm

1.5K 117 11
                                    

Dışarıda yağmur yağıyor, Celil anlatıyor.

"Bir gece öncesi annemle babamın büyük bir kavgasını duydum, gerçi alışmıştım ama bu seferki farklı geldi. Yataktan çıktım, Aliye de kendi odasından çıkmış kapıda bekliyordu. O da korkmuş, bana sorar gibi baktı. Ne diyebilirdim ki? Daha 20 yaşındaydım. Annemle babamın kahrını çektiğim 20 yıl.. Yine de alışamamıştım işte. Her bir bağırış, her hakaret sanki benim kalbimin ortasına saplanan kıymık parçaları gibiydi. Beni birden öldürmüyor ama yavaş yavaş sonumu hazırlıyordu. Konu neydi diye sorsan bana hiçbir zaman konuyu bilmedim, sadece babamın gür ve kin dolu sesini hatırlıyorum. Annemin narin, yumuşak ve yatıştırmaya gayret eden sesini ve tavırlarını bir de. Kadın ömrünce aldatıldı, hor görüldü, başkalarına küçük düşürüldü, herkes yüzüne gülüp arkasından alay etti, kocasının metresleriyle kıyaslandı. Bu kadar şeye katlandı diye bir de adını gurursuza çıkardılar daha da aşağıladılar. Babamın zulmüne sesi çıkmıyor diye güçsüz bellediler onu, aklını da kalbini de hiçe saydılar. Ama aslında öyle değildi. Annem yumuşak başlıydı evet ama her şeyi görür anlardı. Vicdan mahkemesinde hep haklıya hakkını verir, haksızı mahkum ederdi. Babama sesini yükseltemezdi çünkü korkardı. Kendinden değil, onun için hayatta önemli tek şey bendim. Benim için canını vermesi gerekse gözünü kırpmaz, bir saniye durup düşünmezdi. Babam onu benimle tehdit ederdi çünkü çok iyi bilirdi tüm bunları. Ben de anlamazdım o zamanlar böyle tabi, anneme kızardım, bu adamı çekiyor diye herkes gibi ben de anneme yüklenirdim."

Yağmur yağıyor ve Celil anlatmaya devam ediyor.

"Sonra o gece işte, dediğim gibi kapılara çıktık. Çalışanlar bile uyanmıştı. Babamın gözüne gözükmeye kimse cesaret edemezdi böyle anlarda ama ben daha fazla dayanamadım. Gittim. Odalarının kapısının önünde bir süre durdum. Uyaranları duymuş olacak ki sesini alçaltmıştı. Bölük pörçük kelimler işittim, ama bir cümleyi çok iyi hatırlıyorum. Beynime kazındı, kulaklarımdan hiç gitmedi. Hala da gitmez. Seni de oğlunu da öldürürüm dedi anneme. Bu sinir anında söylenen öylesine bir tehdit ya da korkutma değildi. O an anlamıştım gerçekten de yapardı ve yanına da kâr kalırdı. Bizi arkamızdan koruyacak hakkımızı savunacak kimse yoktu. Babam herkesi ve her şeyi kendi lehine çevirecek güce sahipti. Hayatımızdan ve tüm unutlarımızdan koparılıp alınırdık, ne uğruna? Hiçbir şey. Kimse bedelini ödemezdi, ama babamın bir bedel ödemesi gerekiyordu. Bunun bir karşılığı olmalıydı. Annemin her korkusu, her gözyaşı, her endişesi boşa gitmeyecekti. O an karar verdim, bunu babama ödeten ben olacaktım. Zorbalığını biz sustukça daha da arttırmıştı şimdiye kadar ve şimdiden sonra da durmayacaktı. Sonunda ya annem kahrından ölecek, ya da delirecekti korkusundan. Koyunlar gibi oturup babamın bize reva gördüğü sonu beklemeyecektim."

Yüzü öyle sarardı ki, içimden onu susturmak geldi ama anlatmaya başlamıştı bir kere ve hiçbir şey onu durduramazdı. İçinde yıllardır bir çöplük biriktirmiş gibi bu çöpün artık dışarı atılması gerekiyordu ki yine tertemiz kalabilsin. Bunu da yapabileceği tek insan bendim, güvendiği tek insandım.

"O gece odama gittim ama sabaha kadar uyumadım. Sabah kahvaltıda annemin gözleri şiş, yüzü ağlamaklıydı, utanıyordu yüzümüze bakmaya, kafasını tabağından kaldırmıyordu. Ama utanması gereken o muydu? Asıl utanması gerekenin keyfi gayet yerinde kahvaltısını iştahla yapıyordu. Dün gece insanların onları duyması umrunda değildi. O bu evin hakimiydi ve bunu da hükmettiklerine işkence çektirerek gösteriyordu, karşılığında ise saygı bekliyordu. Alamazsa delirirdi, biliyordum. Onu en çok çıldırtan bu olurdu. Alıştığı düzenin bozulması, birinin çıkıp ona hayır diyebilmesi. Buna dayanamazdı. Ben de tam bunu yapacaktım. Masadan kalktım. Şaşırdı, çünkü o kalkmadan kimse kalkmazdı. Hayırdır nereye, dedi. Doydum, dedim. Dün gibi aklımda gözleri, öz oğluna yönelttiği kin dolu bakışlar. Annem elimi tuttu, oturtmaya çalıştı. Ama ok yaydan çıkmıştı bir kere, ona baktım ve sesimin nefretle dolmasını engellemeden konuştum. Saygı görmek istiyorsa kendisinin de saygı duyulmayı hak eden bir adam gibi davranmasını söyledim. Masa buz gibi oldu, ilk defa bu evde ona karşı çıkan biri vardı çünkü. Babamın rengi servis peçetelerinin kırmızısıyla yarışıyordu nerdeyse. Annem içini çekti, ödü kopuyordu. Ne kadar farklı bir kadın senin tanıdığından değil mi? İşte bu yüzden ona kıyamıyorum, ne yapsa da yine de onu silemiyorum."

Yüzü keder doluydu, ona bir teselli vermek istiyordum ama beynimde sürekli ben babamı öldürdüm cümlesi yankılanıyordu. Bunu sindiremiyordum. Devam etti.

"Babam ilk şokunu atlattıktan sonra kalkıp üstüme yürüdü. Bağırış çağırış, annem aramıza atladı. Bana yalvardı durayım, susayım diye ama nafile. Ok yaydan çıkmıştı artık. Annem aramızdan ısrarla çekilmeyince babam ona bir tokat attı, ilk değildi, en kötüsü de değildi ama bardağı taşıran son damlaydı. Bir anda hiçbir şey değişmez, azar azar, üst üste gele gele sonunda büyük bir yıkıma götürür bizi, ve son bir damla da bardağı taşırır. Dün gece gidip babamın kasasından aldığım silah cebimdeydi, her şeyi böyle planlamıştım. Silahı çıkardım, annem ve Aliyenin çığlığını hayal meyal hatırlıyorum ama babamın yüzü dün gibi aklımda. Korku ve şaşkınlık. Ama en önemlisi de yaşama isteğini gördüm, ölüm onu deli gibi korkutuyordu. Sonunu böyle düşünmüyordu. Ama sonu buydu. O yüzdeki ifade bana zevk verdi yalan söylemeyeceğim. O ifade tüm eziyet dolu yıllarımın intikamıydı. Şimdi sana pişmanım desem diyemem, yine olsa onu yine öldürürdüm. Ben yapmasam o yapacaktı, öldürmese öldürmekten beter edecekti. Tüm bunları düşünerek çektim tetiği. Oracıkta öldü. Son sözünü söyleyemeden, yapmak istediklerini yapamadan, kimseye veda edemeden, kahvaltısını bile bitiremeden. Öldü. Onun için istediğim ölüm buydu, hak ettiği ölüm buydu. Evet pişman değilim ama babamdı, beni sevmesi için her şeyi yapmıştım. Tüm çocukluğumu ona yaranmak için harcamıştım. Ona hayrandım eskiden, onu canımdan çok seviyordum. Şimdi ayaklarımın dibinde cansız bedenini görünce anlıyordum onu bir zamanlar ne kadar sevmiş olduğumu. Ve ondan daha da nefret ediyordum bana bunu yaptırmak zorunda bıraktı diye. Neden sevemedi beni, bizi? Bir kere bile sevmeyi denemedi, ki sevilmeyecek bir çocuk değildim. Sesim bile çıkmazdı yanında rahatsız olur diye. Hep istediği gibi biri olmaya çalıştım. Beni hiçbir şeye değmeyecek biri olduğuma inandırdı ama sonunda. Anneme olduğu gibi. Tüm hayatı kin ve acımasızlık üzerine kurulu olan birine bu ölüm hak değil miydi? İçimden bunları düşündüm ve kendimi inandırdım. Ama o günden beri bir gece rahat uyumadım, bir gece huzur bulmadım. Şimdi sen söyle Nazenin, benden baba olur mu? Çocuğuna baba olmamı ister misin? Çocuğunu bana emanet eder misin?"

Sesim çıkmadı, beynimde her şey birbirine karıştı. Hangi duygu hangisi ayırt edemiyordum. Tüm bunlar çok fazlaydı, beklediğimden de fazla. Bu olaydan nasıl kurtulduğunu da merak ediyordum. Aliyenin her şeyi bilip görüp kimseye tek kelime etmemesi de beni şaşırtıyordu. Demek ki gerçekten onu seviyordu. Lale hanım bambaşka bir konuydu. Ama Celil o tetiği çekmekle haklı mıydı düşünemiyordum. Sorularına verecek cevabım yoktu, böyle bir şey beklediğim hiçbir şeye benzemiyordu çünkü. Bitirdiğini sandım ama anlatacak şeyleri vardı hala, olayın sonrasını da bana göstermek istiyordu. Son bir kez gücümü toplayıp yine dinlemeye başladım.

(15 beğeni sonrasında yeni bölüm gelecektir, herkese iyi okumalar♥️)

VİCDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin