47. Bölüm

1K 81 11
                                    

İki gündür babamın yanından bir saniye bile ayrılmadım. Dün Aliyenin cenazesi düzenlendi. Annem ve amcamla gittiler, ben tabi babamın yanında kaldım.

Babam gencecik bir kadının hayattan koparılıp alınmasına da üzgün elbette ama onu kahreden şey benim halim. Ne kadar belli etmemeye çalışsam da görüyor, hissediyor.

Birkaç kere benimle konuşmayı denedi ama baktı ki bana ulaşamıyor sonunda o da vazgeçti. Benim suçum olmadığına beni ikna etmek tek derdi. Kimin suçu? Birileri suçlu olmalı değil mi? Benim aklıma sadece Celil ve ben geliyor maalesef. Herkes böyle düşünüyor biliyorum. Amcam, yengem, Amber, Çağrı, tüm tanıdıklarımız. Celil'in ailesi ise sadece beni suçluyor mutlaka. Onlara göre ben Celil'e bunları yaptırdım. Celil beni annemlerde bırakıp gitmeden önce ona söylediğim söz aklımdan bir türlü çıkmıyor. "Git konuş, boşanmak istediğini söyle. Evlenmek istiyorum seninle." diyen ben değil miydim? Öncesinde Celil'in bunu yapmak istemesi ama beni bekletmem hiçbir şey değiştirmiyordu. O gün o cümleyi kuran bendim nihayetinde.

İçimden her şeyi ve herkesi bırakıp kaçmak geliyordu, uzaklara gitmek. Beni kimsenin tanımadığı bir yerde sıfırdan başlamak. Tüm geçmişimden kurtulup, üzerimdeki her yükü atıp hayatıma devam etmek. Ama bu mümkün değildi. Babam vardı bir kere. Arkamı dönemeyeceğim bir sorumluluktu. Zaten dönemezdim de çünkü kalbim onun yanındaydı her zaman. Biliyordum ölecekti. Her gün daha da kötüye gidiyordu. Onu bir an bile bırakmak istemiyordum. Geçmişte ne yaşanırsa yaşansın özellikle de şu son zamanlarda arkamda hissettiğim en güçlü el onun eliydi. Bu duyguyu tadınca hayatım boyunca eksikliğini daha da iyi anladım. Hiç bilmediğin bir şeyin eksikliğini çekmezdin ama şimdi ben bu hissi yaşamıştım, öğrenmiştim. Eksikliğini artık hissedecektim. Tam da en ihtiyacım olan anda beni bırakıp gidecekti. Eskiden olsa babamdır sonuçta diyip üzülürdüm sadece ama şimdi boşluğunu dolduramayacaktım.

Ya Celil? Celil vardı ya da yoktu bilmiyorum. Artık varlığından emin değilim. Ona ihtiyacım var yanımda değil, bana ihtiyacı var ben onun yanında değilim. Yan yana gelmemiz her geçen gün imkansızlaşıyor. Aramıza her gün başka ve aşılması daha güç bir duvar örülüyor. Sonunda öyle yüksek ve dik bir duvara dönüşecek ki istesek bile aşamayacağız onu biliyorum. Ama bunu değiştirmek için de hiçbir şey yapamıyorum. Elim kolum kalkmıyor. Bütün gün burada öylece oturmak istiyorum. Hiçbir şey yapmadan. Düşünmeden.

Artık ben kalıyorum babamın yanında, çünkü eve gitmek istemiyorum. Amcamların imalarıyla uğraşmaya mecalim yok. Kendi evime zaten gidemem. Kendi evim.. Hala benim evim mi bundan bile emin değilim. O gün kapıdan çıkarken neden öyle bir son duygusuna kapıldığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Bunu hissettim. O evde son mutlu günüm olduğunu biliyordum. Celil'e son kez mi dokunmuştum? Bu da mı sondu? Şu an yanımda olsa ve bana sarılsa, "geçecek, ben yanındayım." dese her korkudan arınırdım belki de. Her zaman böyle olmuştu çünkü. En zor anımda yanımda durup kulağıma bunları fısıldamıştı. Atlatmam imkansız gibi görünen her şey, bütün korkularım bir anda erimişti. Ama bunu düşünmenin anlamı yoktu, Celil yanıma gelmeyecekti.

Yine bunalmış ve üzgün bir şekilde babamın yanında beklerken kapı çalındı. İçeri İbrahim bey girdi. Aliyenin ölümünden beri onu görmemiştim, o da herkes gibi düşünüyordu muhakkak, yüzüne bile bakamadım. Gördüğüm herkeste olan bakışı onda da görmek istemedim.

Önce babamla konuştu, halini hatırını sordu ve işlerle ilgili anlamadığım bir şeylerden bahsettiler. Sonra bana döndü. Artık yüzüne bakmak zorundaydım çünkü doğrudan bana konuşuyordu.

-Nazenin hanım siz nasılsınız? Görüşemedik kaç gündür.

-İyiyim, evet öyle oldu. Siz de iyisiniz umarım.

VİCDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin