Bölük pörçük bir uykudan sonra sabaha karşı uyandım. Her yer yeni aydınlanıyordu. Kanepede Celil'in yanında kalmak istemiştim, hala dizimde yatıyordu. Gece boyunca bir kere bile uyanmadı. Ben de oturarak uyudum uyuyabildiğim kadar. Aslında kalksam ruhu bile duymazdı çünkü çok derin uyuyordu ama yanında kalmak istedim. Onun varlığıyla uykuya dalmanın nasıl bir his olduğunu hatırlayınca eksikliğini daha da hissettim. Kendinde değildi, sarhoştu, top patlasa uyanmazdı öyle sızmıştı ama yanımdaydı işte ve bu hali bile içimi güvenle dolduruyordu. Meğer ne kadar savunmasızmışım günlerdir, bu his olmadan nasıl yaşamışım.
Yavaşça bacaklarımı çektim, kafasını usulca yastığın üstüne koydum. Uyumaya devam ediyordu. Camdan dışarı bakmaya gittim, her yer kar kaplıydı yine, gece çok yağmıştı.
Mutfağa gidip kahvaltı hazırlamaya başladım, o an fark ettim ki Celil yokken doğru düzgün kahvaltı bile yapmamıştım. Öylesine atıştırıp geçiyordum tüm öğünleri. Masayı hazırlayıp oturmak istemiyordum çünkü karşımda kocaman bir boşluk olacaktı ve o boşluğu görmekten korkuyordum.
Şimdi tertemiz masa örtüsünü masaya sererken içimde öyle bir heves vardı ki, kahvaltılıkları çıkardım, tek tek dizdim. En sevdiği şeyi; sucuklu yumurtasını yaptım. Ekmeğini dilimledim. Tabağının yanına peçetesini ve bardağını koydum. Masaya dönüp bakınca sanki konuşuyordu. Celil geldi diyordu bana. Bu sabah için aklımdan diğer şeyleri çıkarmak istedim. Kendime bir ödül veriyordum, ne olursa olsun bu sabahı içimden geçtiği gibi yaşamak istiyordum.
Elimde tavayla salona girerken uyandığını fark ettim, masanın üzerine bıraktım. Baktım yavaş yavaş kalkıyor. Önce biraz kanepede kaldı öylece, muhtemelen dün geceyi hatırlıyordu. Bana dönüp bakamadı. Yardımıma ihtiyacı vardı belli ki.
-Günaydın.
Yine dönmeden günaydın dedi sadece. Bir süre sonra yavaş yavaş kalktı. Arabasının anahtarını aradı, bulduğunda da kapıya doğru yöneldi.
-Ben gideyim.
-Ne gitmesi kahvaltı hazırlamıştım sana.
-Ben evde yerim, sen yap kahvaltını.
Yüzüme bakmıyordu hala.
-Otur lütfen, o kadar uğraştım.
Anca o zaman başını çevirip sofraya bakabildi, sonra bana baktı. Ama o kadar utanıyordu ki onu daha fazla zor durumda bırakmamak için çayı getirmek için mutfağa gittim.
Geldiğimde tabağına bir şeyler almış didikliyordu, başını bir türlü kaldıramadı.
-Oynama da güzelce ye, ne kadar zayıflamışsın. İğneden ipliğe dönmüşsün resmen.
-Abartma Nazenin.
-Abartmıyorum, ye hadi.
Sessizliğimiz o kadar yoğundu ki dışarıda yere düşen her bir kar tanesinin sesini duyacaktık neredeyse. İlk kim konuşacak diye ikimiz de susuyorduk. O utançtan konuşamıyordu ben ne diyeceğimi bilemediğimden.
Neyse ki telefonu çaldı da git gide saçma bir hal alan sessizliğimiz sonunda bozuldu.
Arayan Mahirdi. Ne konuştular bilmiyorum ama Celil uzun ısrarlar sonucu bir yere gitmeye ikna oldu sonunda. Anladığıma göre biri gelmişti ve buluşmak istiyorlardı.
Telefonu kapatınca konu olsun diye sordum.
-Bir yere mi gideceksin?
-İstanbuldan bir arkadaşımız gelmiş, unutmuşum bugün geleceğini. Program yapmışlar beni de çağırıyorlar.
-Gitmek istemiyor musun?
-Hem de hiç. Ama mecburen gideceğim. Kıza çok ayıp olur.
-Kim ki bu kız?
-Bizim İstanbul'dan arkadaşımız, okurken çok yakındık, o Mahir ben ve Murat. Murat'ı bilmiyorsun ama o da Mahir gibi iyi adamdır.
-Kızın adı ne?
-Ece.
-E görmek istersin neden istemiyorsun ki? Madem o kadar yakınsınız..
-Kimseyi görecek halim yok, zaten akşamdan kalmayım başım çatlıyor.
-Sana bir ilaç vereyim.
-Bir şey istemiyorum ben gideyim artık.
Ayaklandı, hala bir kere bile yüzüme bakmamıştı ama artık dayanamadım.
-Celil neden yüzüme bakmıyorsun?
-Nedeni belli değil mi? Dün geceki rezilliğimden sonra bir daha yüzüne bakabilir miyim bilmiyorum bile.
-Ne rezilliği? Ben onu rezillik olarak görmedim ki. İçmiştin hem de çok belli ki, ve korkmuştun. Tepkin tamamen bundan dolayıydı.
-Beni öyle görmeni istemezdim. Öyle muhtaç ve ezik.
-Ben muhtaç ve ezik bir adam görmedim. Sadece sevdiği kadını özlemiş bir adam gördüm.
İlk defa yüzüme bakabildi.
-O kadar güçsüz biri gibi karşında durup canını sıktım. Seni bunalttım halbuki sana zaman tanıyacağıma söz vermiştim. Sitemlerimi unut, bana acıdığın için kararının değişmesine izin verme. Yoksa bana en büyük kötülüğü yaparsın.
-Sana acımak mı? Kafanda neler kuruyorsun bilmiyorum ama sana hissettiğim duygular arasında acımak kesinlikle yok. Seni güçsüz de görmüyorum. Yaşadığın şeyleri kaldırabilmek için ne kadar güçlü olabilmek gerektiğini anlayabiliyorum aksine. Her şeye rağmen birini böyle sevebilecek kadar büyük bir kalbin var baksana, buna acımam, buna sadece hayran olurum. Sana hayranım, evet korkunç değil mi? Yaptıklarından, masum birini o halde düşürmenden nefret ediyorum ama sana hayranım. Sadece içimde bazı şeyleri kabullenmeye çalışıyorum.
Yanına gittim, elini tutup yanağıma koydum. Sıcacıktı, yanağımı okşadı, gözlerinin eridiğini görebiliyordum. Konuşmaya devam ettim, tam gözlerinin içine bakarak.
-Sen yokken yolumu bulamıyorum, kim olduğumu, yerimi bilmiyorum. Yaşamak için sana ihtiyacım var. Bu buz gibi evi ısıtan şey sensin, senin nefesin.
-Sana yaşattığım şeyleri düşündükçe kahroluyorum Nazenin, seni mutlu etmek için canımı bile veririm ama şu halimize bak. Katil olmamı, bir adamın günahına girmemi kabul etmeni bekliyorum. Hayal ettiğim, seni yaşatmak istediğim dünya bu değildi.
-Biliyorum, ben de istemezdim bu kadar yorucu şeylerin aramızda olmasını. Ama pürüzsüz, sorunsuz ve sürekli mutlu bir hayatımız olsaydı da sevgimizi nasıl sınayacaktık? Bak bunları bunları atlattık hala ayaktayız, vazgeçmedik çünkü öyle güçlü bir aşkımız var diyebileceğiz şimdi.
-Atlattık mı gerçekten?
-İkimiz de henüz atlatmadık, ama vazgeçmediğimize göre sonunda atlatacağız bence.
-Sensiz ölüden farkım yok, nefes alıyorum sadece. Bir kere kokunu duyabilmek için tüm hafta kafayı yemek üzereydim. Sadece bir kere sarılabilsem sana, ölümden dönecektim.
Nasıl durayım böyle karşısında? Ona sarılmadan, onu öpmeden nasıl yapayım şimdi? Susuzluktan yanar gibi bakıyor bana, vücudum onun sıcaklığına kavuşmak için kavruluyor. Nasıl ve nereye kadar engel olabilirim ki buna?
Boynuna atladım, o an bedenim ve ruhum tüm istediğini almanın şevkiyle rahatladı, huzur buldu. Bir anda hayatım tekrar kendi eksenine döndü. Her şey yeri yerinde oldu. O yanımda, tenimde, içimde.. her yerimde onu hissediyordum.
Kulağıma fısıldadı.
-Seni seviyorum. Çok çok.. Her şeyimsin benim Nazenin. Tüm hayatım sensin..
(15 beğeni sonrasında yeni bölüm gelecektir, herkese iyi okumalar ♥️)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN
Romance"Beni alıp en tepeye çıkarmandan korkuyorum. Hayatta hiç bilmediğim ve inanmadığım şeyleri bana göstermenden korkuyorum, çünkü biliyorum ki içinde var bunlar. Buna inanmaktan, kendimi bırakmaktan ve savunmasız kalmaktan korkuyorum. Kafanda yarattığı...