12. Bölüm; Köyün Delisi...

210 32 0
                                    

Elif buğulu bir ses ile sunumu gerçekleştirirken, Yağız hayretle ve de hayranlıkla izledi. Hem öyle bir izledi ki gözünü bile kırpmadı, nefes bile almadı. Gözlerine inanamıyordu. O gün, başına yazma sarmış, uykuda sayıklayan kadın bu muydu? Hayretler içindeydi. Minik minik mor çiçekleri olan ekru rengi elbisenin içinde büyüleyici görünüyordu. Mürdüm rengi başörtüsü ve sivri topuklu rugan ayakkabıları ile sahnede çok zarif duruyordu.

Girişi şiirle yaptıktan sonra protokol üyelerini tek tek selamladı. Profesyonel sunucular gibi gözlerinin içine bakarak ve gülümseyerek her birini takdim etti. Bir ara çok kısa bir an Yağız'a baktı. Ya da Yağız öyle olduğunu sandı. Olamaz dedi içinden. Bir kadın bünyesinde kaç yetenek barındırabilirdi? Bu kadının daha bilmediği kaç özelliği vardı? İzledikçe başı döndü adeta. Yüreğine akan bu ılık duygu da neydi!

"İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya,
Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya...
Dersem aklınıza kim gelir?"

Arkadaki kalabalıktan, aynı anda büyük bir ses yükseldi.

"Zehra hocaaa!"

Elif gülümseyerek avuç içini yukarı doğru kaldırdı ve sahnenin girişini işaret etti. Siyah parlak elbisesi içinde oldukça şık görünen ,zarif bir kadın kararlı adımlarla içeri girdi ve gülümseyerek baş selamı ile konukları selamladı. Öğretmenlerden biri olduğu belliydi. İri simsiyah gözleri ,keskin ve karizmatik bakışları ,kendinden emin duruşu ile kürsüdeki yerini aldı. Ve Yağız'ın inanamayarak dinlediği bir okuma gerçekleştirdi. Nasıl bir ses tonu, nasıl bir vurgu, nasıl bir tonlamaydı bu? Vücudundaki bütün tüyleri diken diken oldu. Kadın şiirini bitirip selam verdiğinde salondan büyük bir alkış tufanı koptu. Belliki emektar öğretmen seviliyordu.

" Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardir
Aşk celladindan ne çıkar, madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil, beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek misralar vardır
Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır...

Sıradaki şiirimiz Sezai Karakoç'tan geliyor. Ey sevgili, en sevgili..."

Elif ikinci şiirin sunumunu yaptıktan sonra kürsünün arkasından çıkardığı Ney'i aldı ve hemen kürsünün yanında duran tabureye oturdu. Gözlerini kapattı, narin dudaklarını uzattı ve neyi üflemeye başladı. O sırada şiiri okuyacak öğrenci mikrofonu alıp sahnenin ortasına gelmişti bile. Yağız ise hayranlıkla ve de merakla takip ediyordu.

Bu kadın Elif mi, diye sorgulamaktan kendini alamadı. Hastanede onu ilk gördüğü anı düşündü. Kaplan gibi saldıran kadın... Pencerenin tepesinde cam silen kadın... Başını sıkıca bağlamış, uykuda konuşan kadın... Şimdi şuan sahnede ney çalan sanatkâr... Hepsi aynı insan olamazdı...

Yükselen alkışlarla kendine geldiğinde öğrencinin şiiri bitirmiş olduğunu fark etti. Ne okudu, nasıl okudu, hiç bilmiyordu. Kendi dünyasında kaybolmuştu. Ama alkışların şiddetinden anladığı kadarıyla güzel okumuştu.

"Üç tencire bamya yerin bişince
Yirmi tas su içip biraz goşunca
Her yanı sökülür garnım şişince
Sağlam göynek geyemeyon doktor bey...

Sırada bizim Hüsmen dayı var. Bakalım doktorun verdiği perhize uyabilmiş mi?"

Elif sahneden çekildiğinde, vücuduna birşeyler sarıp şişman kılığına girmiş bir erkek öğrenci sahnedeki yerini aldı. Başında şapkası, burnunun altındaki bıyığı ve kolunun altına sıkıştırdığı kocaman somun ekmeği ile oldukça komik görünüyordu. O sahnede salınıp doktorun verdiği perhize uyamadığını kafiyeli sözlerle anlatırken konuklar fazlasıyla eğlendiler. Yağız ise çocuğun söylediklerinin yüzde onunu ya duydu ya da duymadı. Gözü, kürsünün kenarında durmuş, şiiri okuyan öğrenciye gülümseyerek bakan kadının gamzelerindeydi. İçinde tutuşan kıvılcımın alevi bedenini yakmak üzereydi. Bu gece buraya hiç gelmemeliydi.

ERKEK GÜZELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin