İslamabad sokaklarını izliyordu hayretle. Bir çok ülke gezmişti. Ancak buralardan habersizdi. Sadece izlediği belgesellerden biraz bilgisi vardı. Bir de gelmeden önce yaptığı araştırmalardan. Ama şuan görüyordu ki bildiği, izlediği her şey çok çok yetersiz kalıyordu burayı tarif etmeye.
Yol boyunca geçtikleri yerleşim yerlerine göre daha gelişmiş bir şehir olduğu yadsınamazdı ancak yine de bu kadar büyük bir ülkenin başkentinin daha gelişmiş ve daha modern olmasını umuyordu.
Şehrin geneline hakim olan bir yeşil vardı. Ağaçlar yol kenarında, binaların etrafında, sokaklarda kısacası her yerde şehri süslüyordu. Şehrin merkezi ara sokaklara göre daha modern görünüyordu. Ara sokaklar ise yıkık dökük binaları ile göze çarpıyordu. Aslında daha çok genç bir şehirdi İslamabad. 1947 de Pakistan İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra projesi çizilip ,inşa edilmiş bir şehirdi. 1960 da projesi tamamlanmış, 1963 te yerleşime açılmış, 1966 da ise resmen başkent ilan edilmişti. Bu genç yaşına rağmen hızlı yıpranmıştı, tıpkı Yağız gibi.
Sokak berberleri, sokak satıcıları ve de hijyene hasret sokak lezzetleri, Hindistan ile benzerliklerini ortaya koyuyordu. Esasında bu kadar benzerlik son derece normaldi.Ne de olsa ortak bir tarihi paylaşıyorlardı.
3_4 saat kadar sokaklarda dolaştıktan sonra kaldıkları otele geldi. Dışardan modern ancak içine girince oldukça bakımsız bir binaydı. 3 gün önce gelmişlerdi İslamabad'a. Planlarına göre dün yola çıkmalıydılar ancak grubun liderleri yolculuk için gerekli hazırlıkların henüz tamamlamadıklarını, o yüzden bir kaç gün daha kalacaklarını söylemişlerdi.
Uzun yolculuk aralarında dinlenmek, mola vermek iyi geliyordu ancak
Yağız'ın aklı Elif'teydi. Her geçen dakika aleyhine işliyordu. Bir an önce ulaşmalı ,bir an önce bulmalıydı onu.2. kata çıktığında Abdullah'ı kendi odasının önünde gördü. Sanki odadan çıkmıştı. Belki de ona öyle geldi.Bir an duraksadı. Abdullah ise hiç beklemeden Yağız'a doğru gelmeye başladı. Yağız şüpheli gözlerle adama bakarken adam " Seni sordum da yenge dışarı çıktı dedi" dedi gayet sakin bir tavırla.
"Evet alacaklarım vardı Abdullah. Hayırdır niye sordun beni?" dedi sorgulayıcı gözlerle bakarken.
Adam elini başına götürüp kaşıyormuş gibi yaptı.
"Benimde alacaklarım vardı , birlikte gidelim diyecektim ama siz Cevahir ile gitmişsiniz. "
Cevahir eşiyle gelen diyer adamdı. Yağız onunla çıkmıştı ancak o daha sonra işlerim var diyerek ayrılmıştı.
"Evet öyle oldu"
"Yarın yola çıkıyormuşuz. Veysel öyle dedi. Haberin var mı?"
"Evet var."
"Peki o zaman sonra görüşürüz" dedi ve koridorda ilerleyip gözden kayboldu. Gayet doğal ve sıradan davranmıştı ama acaba Leyla'yı rahatsız edecek bir şey yapmış olabilir mi, diye düşünmekten kendini alamadı. Bu adamla ilgili şüphelerini Leyla'ya anlatmamıştı. Tedirgin olmasını istemiyordu ama Leyla akıllı kadındı. Belki de anlamıştı.
Hızlı adımlarla ilerledi ve kapıyı çaldı.
Leyla yüzünü kapattığı beyaz çarşafla kapıyı araladı. Yağız 'ı görünce kapıyı ardına kadar açtı. İçeri giren Yağız hemen aklındaki soruyu sordu ."Leyla az önce Abdullah'ı burada gördüm. Hayırdır bir şey mi istedi?"
"Haa! O mu? Seni sordu. Birlikte dışarı çıkalım diyecekmiş."
Yağız'ın içi bir nebze olsun ferahladı. Adamın söylediği doğruydu demek ki.
"Hımm! diye tepki verdikten sonra konuyu değiştirdi. "Sen neden gelmedin? Hava güzeldi ,hem gezmiş olurdun. Bir daha İslamabad'a ne zaman geleceksin?" dedi Yağız, kendini yatağa atarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERKEK GÜZELİ
Roman d'amourYağız gülümseyerek baktı sevdiği kadının kıvrık kirpiklerinin arasında parlayan kehribar rengi gözlerine. Kendinden emin duruşu ve isabetli kararları ile bundan sonra ona yol gösterecek nadide bir çiçekti bu kadın. Bir kez daha aşık oldu sanki. Bir...