Selam, n'aber?
İkonik bir bölüm adı bence, siz ne dersiniz? :D
Bölüm fotoğrafını kimden ss aldığımı bilmiyorum, eğer kime ait olduğunu biliyorsanız etiketlemek isterim.
Ben bölümü yazarken çok eğlendim, umarım siz de severek okursunuz.
Yeni bölüm için sınır: 70 oy ve 25 farklı kişiden yorum
İyi okumalar.
🥂🔥
Doruk eve anahtarla girdiğinde geç saate rağmen hâlâ yanan salonun ışığını görünce kaşlarını çattı ve oraya doğru yürüdü. Koltukta eğdiği kafasını elleri arasına alan Asiye'yi görünce "Asiye?" dedi. Cevap alamayınca bu sefer daha yüksek sesle söyledi ismini.
Karşısındaki kadının ıslak gözleri kendisini bulurken, "Hoş geldiniz Doruk Bey," dedi Asiye ayağa kalkıp kollarını iki yana açarak. "Zahmet oldu size de. Ama evin yolunu bulabilmişsiniz."
Onun peltek konuşmasına karşılık "İçtin mi sen?" diye sordu. "Neredeydin bu saate kadar?" Bakışları, orta sehpanın üstünde duran yarısı beyaz şarap dolu kadeh ve neredeyse sonuna gelinmiş şişeyi bulunca ofladı ve "Nereden buldun sen bunu?" dedi oraya doğru giderken.
O, elini masadakileri Asiye'den uzaklaştırmak için uzatmışken, elini tuttu Asiye ve gözünden akan yaşlarla ona bakarken, "Karışma bana," dedi. "Bugün içeceğim ve sen karışmayacaksın." "Ne demek, karışmayacaksın? Kafayı mı yedin sen? Çocuk emziriyorsun, sütünden ona da geçerse ne yapacaksın? Ya Atlas'la ilgilenmen gerekirse?"
Asiye, onun kurduğu uzun cümleyi anlamak için birkaç saniye bekledikten sonra yüzüne şaşırmış bir ifade kondurmaya çalışsa da ağlamaktan öteye geçemeyerek "Çok mu düşünüyorsun çocuğunu?" dedi. "O doğurdu beni, senin kadar ben de düşünüyorum oğlumu."
"Ne?" dedi Doruk gülüşüne engel olamayarak. "O mu doğurdu seni?" Asiye kaşlarını çattı ve "Bu böyle değildi sanki ya." dedi kendi kendine. İçine düştüğü düşüncelerden sinirine tutunarak çıktı ve "Git," dedi karşısındaki adama dönüp. "İstemiyorum seni."
Karşısındaki kadını inceledi Doruk, uzun uzun. Özensiz bir şekilde topladığı saçlarıyla, üzerindeki ip askılı siyah badisiyle ve kısa şortuyla onu ilk gördüğü günküne benzer bir haldeydi. Karşısında durdukça sinirinin azaldığını hissetse de çekilmedi önünden ve "Öyle mi," dedi. "Nereye gideyim peki?"
"Ne bileyim ben," diye cevap verdi Asiye, ona. "Aklım evde yok şu an." "Ama bak ben evimizdeyim, seninleyim." "Benimle değilsin sen, sen uçmuşsun." "Uçmuş muyum?" derken kaşlarını çattı Doruk istemsizce. "Evet, bu kadar uzun değildin ki sen, uçuyorsun işte."
Duyduğu şey ile kahkahasına engel olamadı Doruk ve bir adım atıp yaklaştı Asiye'ye. "Niye üstüme geliyorsun?" diyen karısına gülümsedi ve "Çok güzelsin," dedi. "Sinirli kalamıyorum sana." "Sinirli kalma, sinirli. Sinir, kısır yapar." "Kısır mı yapar? Biz oraları aşmadık mı ya?" "Kısır olsa da yesek ya." derken kendini koltuğa bıraktı Asiye.
Doruk güldü ona ve "Hadi gel, yat biraz." dedi. "Yatmayacağım, içeceğim ben." "İçemezsin, Atlas'ı düşünmek zorundasın." "Düşünemiyorum şu an." "Ben senin yerine düşünürüm." "Sen daha kendi yerine düşünemiyorsun." "Ne demek o?" "Bilmem, ne demek, ne dedimdi ki ben?"
Ona oflayarak karşılık verdi Doruk ve koltuğun diğer ucuna oturduktan sonra yüzünü sıvazlarken "Ne yapacağım ben senle Asiye?" dedi kendi kendine. "Asiye kim? Aldatıyor musun sen beni?" Bakışlarını yanındaki kadına çevirdiğinde onun hâlâ sinirle, hızlı hızlı konuştuğunu görünce gülüşüne engel olamadı. "Bu saate kadar da onunlaydın, değil mi? Defol git, Asiye kimse ona git, istemiyorum ben seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ ŞARAP
FanficAsiye Eren ve Doruk Atakul... Hayat onları zıt kutupların birbirlerini çekmesi misali buluşturdu ve bir yol çizdi önlerine. Bu yolu nasıl yürüyeceklerini ise onlar seçecekti: el ele mi, yoksa birbirine mecbur olarak mı? Bambaşka bir şekilde başlayan...