Selam, n'aber?
Aslında bölüm atmak gibi bir planım yoktu bugün ama soranları kırmak istemedim.
Bu bölümü çok severek yazdım ama sonrasında daha severek yazdığım bir bölüm var, benim sevdiğim bölümlerin içeriğini az çok biliyorsunuz artık jsfdgsdsh
Severek okuyacağınız bir bölüm olduğunu düşünüyorum.
İyi okumalar.
🥂🔥
Başı döndüğü için kapattığı gözlerini açtığında inanamadı gördüğüne, gözlerini tekrar kapattıktan sonra birkaç saniye bekleyip açtı bir daha ama gördüğü şey değişmedi. Elini yanındaki duvara attı destek almak için hızla, dudaklarından ise artık oraya yuva yapan isim döküldü bir kez daha, bir kez daha peşinden bir ağlamayı sürüklerken "Doruk..." adı fısıltı gibi döküldü dudakları arasından.
Oksijen maskesi örtüyordu sevdiği adamın yüzünün büyük bir kısmını, bakımı düzenli olarak yapılsa da muhtemelen asla kendini görmek istemeyeceği bir haldeydi, aylardır sadece serumla beslendiği için cildi solgundu, gözaltları ağır ilaçları yüzünden mosmordu.
Ama bunca şeye rağmen aylar sonra ilk kez açtığı gözleri, göğün görkemlisi Demirkazık gibi kendine çevirmişti yönünü, pusulası da tek yönü de Doruk'tu, her yolu ona çıkıyordu.
"Doruk..." derken adı biçare döküldü dudaklarından.
Öyle bitkin bakıyordu ki yüzüne sanki aylardır uyanmadığı sonsuz bir uykudan değil de harpten gelmiş gibiydi, yılların yorgunluğu vardı üstünde.
Sensizlik verdiğim en ağır savaştı sevgilim, diye geçirdi içinden, sensiz geçen her saniye ömrümden çalınan yıllardı.
Aklından geçen düşünceler, gözyaşlarına sebep olurken kendisine bakan adamın yüzünde gördü aynı yıllanmış yorgunluğu. Öyle hasret kalmıştı ki ona, gözlerini kırpmak bile zul geliyordu, ona bakmadığı her saniye haramdı sanki, her bakışında içine dolan nefesin ciğerlerini yaktığını hissederken, dünyaya yeni gelen bir bebeğin oksijenle tanıştığı anlar gibiydi hissettiği. Aylardır aldığı ilk nefeslerdi bunlar, yeniden doğmuştu Doruk'la, yeni hayatının ilk nefesleriydi bunlar.
"Asiye Hanım," diyen sesle kendine geldi. "Çıkmanız lazım artık, bırakın işimizi yapalım." "Yanında kalayım, n'olur, yanında kalayım, ellerini tutayım." "Asiye Hanım..." "Eğer beni hissederse, yanında olduğumu bilirse..." "Lütfen daha fazla zorluk çıkarmayın, size durumu hakkında bilgi vereceğiz, koridorda bekleyin lütfen. Lütfen!"
Asiye tüm ısrarlarına rağmen dışarı çıkarıldığında Doruk'un uyandığını anca idrak edebilmiş gibi bir gülüş kaçırdı dudakları arasından, o kadar uzun zaman olmuştu ki gülmeyeli, kendi sesini garipsedi.
Nebahat yalnız bırakmak istememişti Asiye'yi, aklına gelince heyecanla ilerlemeye başladı hastanenin koridorunda koşar adımlarla.
Köşeyi döndüğünde Nebahat'ın telefonla konuştuğunu görse de durmadı. Bakışları onu bulunca "Kızım, koşma öyle," diyen sesini duydu. "İki canlısın sen, yerler de kaygan zate..." "Doruk uyandı!" "Ne?" "Nebahat anne, Doruk uyandı."
Karşısındaki kadının gözleri dolarken, neşeyle ona sardı kollarını Asiye. "Ben demiştim, Doruk söz verdiyse tutar, demiştim, uyanacak, demiştim. Hiç bırakmayacağım seni, dedi, bırakmaz, demiştim."
Hâlâ kendisine sarılı olan kadının iç çekişlerinden ağladığını anlarken "Allah'ım şükürler olsun." diyen sesini duydu.
"Baktı bana, gözlerimin içine baktı, sanki gözlerimizin ilk buluşmasıydı. Yanında kalmak istedim ama izin vermediler. Durumu hakkında bilgi vereceklermiş." İçine titrek bir nefes çekerken, gülümsedi heyecanla. "Anne, Doruk, bebeğimizi bilecek, sarıp sarmalayacak, göğsünde uyutacak, kızımız onun kolları arasında büyüyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ ŞARAP
أدب الهواةAsiye Eren ve Doruk Atakul... Hayat onları zıt kutupların birbirlerini çekmesi misali buluşturdu ve bir yol çizdi önlerine. Bu yolu nasıl yürüyeceklerini ise onlar seçecekti: el ele mi, yoksa birbirine mecbur olarak mı? Bambaşka bir şekilde başlayan...