0.5

1.2K 96 50
                                    

Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.

°°°

Çoktan uykuya dalmış olan kardeşinin alnına bir buse kondurdu,minik bedeninin üzerine yorganı çekip odasından ayrıldı.
Kendi odasına gitmek için ilerleyen adımları karşı taraftaki odayı görmesiyle duraksadı.Birden oraya gitmek için inanılmaz bir his sardı içini,vaz geçti.

Kendi odasına gitmek için hareketlenen adımları, kapının önünde durmuştu. İçsel bir muhakeme içindeydi,merakı galip geldi ve vaz geçmemek için hızlıca geriye döndü.
Ahşap kapının önüne gelince derin bir nefes aldı ve kapı kolunu indirdi. Kapıyı yavaşça itti, eşikten atladı. Şimdi o odadaydı, babasının çalışma odasında. Gözlerini etrafta dolaştırdı, masanın üzerinde duran kutu ile ayakları ondan bağımsız hareketlenmişti. Neredeyse sene-i devriyesiydi.

Ahşap masanın üzerindeki orta boyuttaki kutuyu kucağına alıdı, masanın üzerindeki led lambayı açtı. Sandalyeye oturmadan sırtını masaya dayayarak zemine oturdu.
Bacaklarının üstüne bıraktığı kutunun kapağını açmak için hareketlendi elleri. Yavaş hareketlerle açtığı kapağı sol tarafına bırakarak kutunun içini örten, ince kartonu çıkarttı. Kutunun içinde: Siyah, deri kordonlu bir saat, birkaç mektup, birkaç fotoğraf vardı. Babasının kişisel eşyalarını içine koydukları kutuydu. Gözünden akan bir damla yaş eline düştü, umursamadı.

Bacaklarını kendine doğru çekti, kutunun içindeki saate uzandı önce. Elini aldığı saati babasının bileğinde birçok kez görmüştü, parmakları saatin üzerinde dolandı, durmuş olan saati bol gelmiş olsa da sol bileğine taktı. Babasını görmek için gittiklerinde kendisinden bir saat istemişti, saat metal olmasın demişti.Yasakmış hapishanede. O da bir dahaki sefere bu saati götürmüştü.
Bileğindeki saat, koluna bol durunca dirseğine doğru itti.

Yine bileğine inen saatle şiddetlendi ağlaması. Elini ağzına kapattı, Efe uyuyordu, duymamalıydı. Burnunu çekti, kutunun içindeki fotoğrafları eline aldı. Hastane de çekilmiş fotoğraflardı, kendisi çekmişti.
Fotoğrafları yüzüne yaklaştırdı, ağzındaki elini çekti. Nasıl çektiğini hatırladı. Annesinin ağlayarak kucağındaki Efeyi öptüğü fotoğraftı. Baş parmağıyla annesine dokundu, dudağından kaçan hıçkırığa engel olamadı. Fotoğrafın arkasını çevirdi ve yazan yazıyı okudu.

6 Temmuz 2018

'Bir oğlum oldu, tıpkı senin gibi.'
Annesinin tükenmez kalemle yazdığı cümleyle daha çok ağlamaya başladı.

'Evet, annem. Çok benziyor babama. Her geçen gün daha çok benziyor. ' Gözüne çarpan beyaz kağıda uzandı, bir mektuptu. Annesinin babasına yazmış olduğu bir mektuptu. Açamadı, hazır değildi. Elindeki mektubu geri bıraktı. Babası polisti, devlete ihanet etmiş bir polisti.
Öyle demişlerdi, ondan dolayı tutuklamışlardı. Biliyordu babası yapmazdı, babası canını vereceği mesleğine, ihanet etmezdi. Kucağındaki kutuda küçük bir not kağıdı vardı, bir mektup olamayacak kadar küçük. Titreyen elini onu almak için uzattı. Parmakları arasındaki küçük, beyaz kağıdı açtı. Bir isim ve telefon numarası vardı. Gözlerini sertçe silip kağıdın üstündeki ismi seslice okudu.

'Aren Pusat BEDER.'

°°°

Yatak odasında bir sağa bir sola doğru gidip geliyordu. Neden böyle bir kağıt vardı o kutuda? diye düşünüyordu. Ne yapması, ne düşünmesi gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu. Özellikle kağıdın üzerindeki o isim. Dişlediği parmağını ağzından çekti, saçmalıyor olduğunu düşündü.
Kafayı yemek üzereydi, bir yolu vardı ama o kadar cesaretli miydi? İşte bunu hiç sanmıyordu. Hâlâ avuç içinde duran kağıdı buruşturup yatağa doğru fırlattı.
Ellerini saçlarına götürdü, karıştırdığı saçlarını topuz yaparak yatağına ulaştı. Bedenini yorganın altına attı fakat gözleri yine beyaz kağıda çarptı. Buruşturmuş olduğu kağıdı sol eline aldı, seslice okudu üzerindeki ismi.

ZehapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin