Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
°°°
Acının vermiş olduğu yorgunlukla bir süre önce gözlerini uyku diyarına kapatmıştı, Efe. Ablası, yatağının hemen önüne çekmiş olduğu sandalyede onu izliyor, en küçük hareketinde bile endişeyle ayağa kalkıp onu kontrol ediyordu. Bu olanlar, onun suçuydu, öyle düşünüyordu Şira. Çünkü son birkaç gündür ne kardeşi ile ne de kendisi ile ilgilenebilmiş değildi. Kızarmış gözleri sızlıyor, göz kapakları tek bir saniye bir araya gelse sonsuz bir uyku çekeceğini biliyordu. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalarken artık neredeyse bir olduğu sandalyeden kalkarak kendi odasına gitti. Araladığı kapıdan sızan gün ışığı gözlerini kamaştırırken pencereye doğru yürüyüp sessiz sokağı izledi bir süre. Son bir haftadır sürekli yağan yağmur, bugüne uğramamıştı henüz.
Pencerenin dışına bırkatığı mavi saksı,
gözlerine ilişince yeşil yaparakların üzerindeki yağmur damlalarının toprağa doğru düşüşünü hayranlıkla izledi. Yağmur damlalarının güneş çıktıkça daha hızlı bir şekilde düşüyor olması hastane'nin önünde yaşananları hatırlamasına sebep oldu. Omzunun üzerinden başını yatağına doğru uzatıp yatağın üstündeki cekete hüzünle baktı. Bir şeyler vardı, kabul edilmesi veya reddedilmesi mümkün olmayan bir şeyler vardı. Babasının bir dosyasında ismi geçen adam ve bu adamı her zerresiyle tanıdığını hisseden Şira.Kim olduğunu, ne iş yaptığını, nelerle uğraştığını veya o dosyada neden ismi olduğunu ve en önemlisi, babasının özel eşyaları arasından çıkan bir kağıt, kağıdın üzerinde de ona ait bir numara olması... Tüm bunların sonucunda mantık devre dışı kalıyordu. Belki çözemediğinden belki de çözmekten çekinmesinden... Sıkıntıyla kollarını birbirine dolayarak kıyafet dolabına ilerledi fakat henüz dolap kapağını aralamıştı ki çalan telefonun sesi odada yankılanmaya başladı. Yüksek sesten dolayı aceleyle telefonun olduğu tarafa gidip önce telefonu sessize aldı sonra da cevap vererek kulağına doğru yaklaştırdı.
''Kapıdayım. Efe uyuyordur, uyanmasın.'' Dün gece Efe rahatsızlandığında babaannesi arayıp önce bir ton laf etmiş sonra da olanları Nagihan anlatmazsa asla haberinin olmayacağına dair hayıflanmıştı. Bir şey demeden telefonu kapatarak dış kapıyı açmak için odasından ayrıldı.
Açtığı kapıdan hızlıca içeri giren yaşlı kadın ona kırgınca bakarak direkt küçük torununun odasına yöneldi. Kendisine kırgın bakışlarını yönelten kadını umursamadan yeniden odasına döndü. Üzerindeki kıyafetleri değiştirip çıkardıklarını kucaklayarak kapıya doğru birkaç adım attı ama yeniden kadrajına giren ceketle beraber birkaç saniyeleğine yerinde duraksadı. Aklına bir bir gelen kelimeler, kafasını iki yana hızlıca sallamasına sebep olurken birden açılan oda kapısı ile irkildi. Kucağındaki kıyafetleri sıkıca tutarak kapının aralık olan kısmından geçmek için bir hamlede bulundu fakat o geçemeden babaannesi önüne geçip gitmesini engelledi.
''Efe'yi almaya geldim, burada kalamaz.
Sen işe gidip gelirken onu kaç kere daha komşuya bırakacaksın? Bu çocuk yeni iyleşti Şira. Aptal inadını bırakıp bırakmaman umrumda değil, bugün bu eve geldim ama yine geri döneceğim
üstelik yalnız değil.'' Son sözleri ile kendisine dönen yeşil gözlere, gözlerini kırpmadan bakarak devam etti.''Sen onun ablası olabilirsin, ben de onun babaannesiyim. Henüz beş yaşında ve hasta bir çocukla ilgilenemezsin. Kabul et Şira, senin ona bakman için işini bırakman gerekiyor ama bu da mümkün değil çünkü işini bırakırsan ona yine bakamazsın.'' Torununun düşen omuzlarına değdi, ince çizgilerle donatılmış gözleri. Elindeki kıyafetleri sıkarak başını önüne eğdi genç kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehap
Teen Fiction°°° ''Ağlama! Gözlerin yeşilken güzel, onları buğulu olunca göremiyorum,'' dedi gaza biraz daha yüklenirken üzerindeki bakışların yoğunluğunu hissedebiliyordu, dayanamadan yeniden döndü Şirasına. Yeşilin kendince en güzel tonuydu onun gözleri, yeşil...