4.2

213 13 0
                                    


     Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.

°°°

K

üçük bir mahzen, içine sıkıştırılmış üç çocuk. Biri vücuduna aldığı sayısız darbeden sonra bayılmış, kendi kendine sayıklıyor arada hissettiği acıdan dolayı inliyordu. Diğeri, baygın çocuğun başında durmuş, korkudan dolayı titreyen parmaklarını ara sıra baygın çocuğun saçlarını okşamak için kaldırıyordu.

Ve bir diğeri, bu mahzene ilk defa şahit olan küçük kız, Şira. Şira Ateş.

Gece, yerini tüm yorgunluğuyla ışıl ışıl parıldayan ve bunu göstermekten hiç çekinmeyen güneşe bırakırken baygın olan çocuk gözlerini zorlukla araladı.

Küçük kız, annesinin yanında uyumaya alışmış, babasının yarım bıraktığı masalı düşünüyordu. Uyuyamamıştı, bu yabancı yerde nefes almak zorken bir de uyumak istememişti. En fazla üç metrekarelik olan bu kir, pas kaplı mahzenin bir duvarına yaslanmış, kendini savunmak için kollarını dizlerine dolamıştı.

Duvara yaslanmış olan çekik gözlü çocuğun içli içli ağlamasını sessizce izliyordu, geceden beri. Mart ayının ortalandığı bir gündü, havalar tam ısınamamıştı henüz.

Küçük kız, üzerindeki monta dokunurken karşısında tişört ve şortla zangır zangır titreyen çocuğa bakarak yavaşça ayaklandı. Gün, birbirlerinin yüzünü görebilecekleri kadar aymış, karanlık depoya sızmıştı.

Küçük Şira, ayaklarındaki pembe botların üstüne sıçrayan çamuru görünce huysuzlanarak çamuru, elleriyle silmek istedi. Henüz bir adım atmadan eğilip morarmış elleriyle botlarının üstündeki çamuru silmeye çalıştı.

Çamur, az da olsa giderken mahzenin ortasında duran çocuklara bakarak cesaretlenmek istedi. Onun babası bir polisti, cesaretli bir polis. O da büyüyünce polis olacaktı, babası ona söz vermişti.
Kızı da kendisi gibi büyüyünce cesaretli bir polis olacaktı.

Beş yaşındaydı, kelimeleri yeni yeni doğru çıkartmaya başlamıştı. İki tarafından örgü örülmüş uzun ve parlak saçlarını arkasına alarak ilk adımını attı.

Çekik gözlü, uyuyakalmıştı. Baygın olan ise, kendine gelmişti. Yüzündeki onca yaraya rağmen gülümseyen çocuktan ürktüğünü belli etmemek için bir adım daha attı.
Elini montunun fermuarını aralamak için kaldırdı, fermuarı aşağı çekerken boş mahzende sesi, yankı yaptı.

"Yıldızlardan mı geldin?" diyen yaralı çocuk, şiddetle öksürüp doğrulmaya çalıştı.
Ağzından acı dolu bir inleme yükselirken sırtını arkasındaki duvara yaslayarak bitkin bir şekilde soluklanmaya başladı.

Hemen sağ tarafında, kollarını kendisine sararak uyuyan arkadaşına bakarak onu baştan aşağı inceledi, iyiydi. Rahatlamış bir şekilde gülümseyerek kendisine doğru bir adım daha atan küçük çocuğa baktı.
Montunu kollarından sıyıran küçük kızın tedirgin halleri gülümsemesini büyütürken patlayan dudağı onu frenledi.

ZehapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin