Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.°°°
Genç polis, bileğinin iç yüzünde olan dövmeye dalmış, ne yapacağına dair uzun uzun düşünüyordu. Konudan bahsetmeme kararı alsa da ilk zamanlarda, bundan hemen vaz geçmek zorunda kalmıştı çünkü ne olursa olsun konu bir şekilde öğrenilecekti. Elindeki telefonla oynamayı bırakarak yıldızlı numarayı tıklayıp telefonu kulağına götürdü.
Uzun bir süre çalmasına rağmen cevaplanmayan telefonu gergince yan tarafına bıraktı. Başını arkaya doğru yatırarak geçirdiği saçma günü düşündü. Her şey her zamanki sıkıcılığı ile devam ederken karakolun önünde görmüş olduğu tanıdık sima, işlerin karışmasına sebep olmuştu.Neyi, nasıl anlatacağına dair en ufak bir fikri dahi yoktu. Stresle almış olduğu soluklara bir yenisi daha eklenirken titreyen telefonun ekranına yansıyan isim ile yerinde dikleşip telefonu hemen cevapladı.
''Dinliyorum, Umut.'' Oturduğu kanepeden ayrılarak salonun içinde yürümeye başladı.
''Ağabey, bugün bir şey oldu.''
Aren'den cevap alamayacağını bilmesine rağmen birkaç saniye sessizce bekleyip bileğindeki baykuş dövmesine baktı. 'Şira, karakola geldi, tuhaf görünüyordu. İlk başta şikayet için geldiğini söylese de sonrasında bir başkomiser'i sordu, Yahya Demir. Elinde bir karton vardı, fazlaca ıslanmış bir kutu. Kartonun içinde ne vardı bilmiyorum ama...'' Sarı saçlarını karıştırarak yürümeye son verdi.
''Babasının dosyasını yeniden açmak istediğini söyledi.'' Konuşmanın sonuna kadar sessizliğini bozmayan Aren, son cümle ile bir küfür mırıldandı. ''Kim bu Yahya Demir?'' Gözlerini kısarak pencereye damlayan yağmur damlalarını izledi, Umut. ''Bilmiyorum, ben karakola ilk gittiğimde de başkomiser oydu ama ağabey, o da Şira'yı tanıyor gibiydi.''
''Bana nasıl bir bağlantıları olduğunu bul, Umut.'' Söylenen son cümle bu olmuştu. Umut, kapanan telefon ile rahat bir nefes alıp az önce kalkmış olduğu kanepeye rahatça yayıldı.
Aren, telefonunu masasına bırakarak önündeki bilgisayarı kapattı. Dosyanın yeniden açılması mümkün değildi, en azından Şira'nın böyle bir yetkisi olmadığını biliyordu ama eğer avukatı devreye girerse dosya yeniden açılabilirdi yani iş, Adnan'da bitiyordu.
Yüzünü sıvazlayarak arkasına yaslandı. Muhtemelen Şira, Adnan'a ulaşmak için çabalıyordu, diye düşündü. ''Uslu durmalısın, Şiram, yoksa canavar senin bendeki varlığını fark edecek ve o zaman işler şuan olduğundan daha da zorlaşacak.'' Eline almış olduğu anahtar ile hızlıca evden çıktı. Adnan'a gitmeli ve süreç hakkında bilgi almalıydı, olur da Şira bir şekilde davayı yeniden açmayı başarırsa işler bambaşka bir hâl alırdı.
°°°
Son dosyayı da doldurarak dosyayı çekmeceye düzgünce bırakıp ayaklandı, Şira. Ceketini üzerine giyerek çantasını omzuna astı ve odasından ayrılarak kapıyı arkasından kapattı. Kolundaki saat'e baktı, vakti olduğunu görünce cebindeki telefonu açıp not kısmına yazmış olduğu adrese baktı. Hastaneye uzak düşmeyen adrese gitmeye karar kıldı, hastanenin hemen yan tarafında duran taksi durağından bir taksi çağırarak aceleyle bindi araca.
Uzun saçlarını topuz yapmış olan, şoför arkasına dönmeden dikiz aynasından bakarak adresi sordu. Telefondan baktığı adresi şoför'e söyleyerek parmaklarıyla oynamaya başladı. Kasılan midesi ile yüzünü buruşturarak camını indirdi. Gitmeye karar vermişti belki ama gittikten sonra ne yapacağına asla karar vermemişti, aylardır ortada olmayan adam, nasıl karşılardı onu kestiremiyordu bile ama telefonuna cevap vermiş olsaydı ya da tek bir mesaj ile geri dönüş yapmış olsaydı böyle bir şeye gerek duymazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehap
Teen Fiction°°° ''Ağlama! Gözlerin yeşilken güzel, onları buğulu olunca göremiyorum,'' dedi gaza biraz daha yüklenirken üzerindeki bakışların yoğunluğunu hissedebiliyordu, dayanamadan yeniden döndü Şirasına. Yeşilin kendince en güzel tonuydu onun gözleri, yeşil...