Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
°°°
Ölü bir insana acı çektirmek mümkün mü, peki bir ölüye acı çektirmeyi düşünmek ne derece bir sadistlik?
Bu adam bir piskopat, bir katil ve daha birçok şey. Onu bu kadar öfkelendiren ve bu öfkesinin dinmesini engelleyen şey de nedir?
Bir insan, nasıl bu kadar kin yüklenir ki? Nasıl bir şey, bu kadar kinlendirir?'Babam, sana ne yaptı?' dedim. Arkamdaki varlığını hissedebiliyordum, nefesi ensemdeki tüyleri diken diken yapmıştı. Kapı kolunu sıkıca tutan avucumun terlediğini hissettim. 'Babam, bu öfkeni, kinini, nefretini hak edecek ne yaptı, ne yapmış olabilir?' diyerek başımı olumsuzca salladım. 'Aklım almıyor, seni bir canavara dönüştürecek ne yapmış olabilir?' dedim. Kolumu bir anda tutup beni sertçe kendisine doğru çevirdi. Sağ elini sol gözüne doğru tutarak öfkeyle bağırdı. 'Senin baban, benim hayatımı aldı. Senin baban, benim sol gözümü, sol bacağımı aldı,' dedi.
Acımadım, hak ettiğini düşündüm. Bu adam, başına gelen en kötü şeyleri bile hak ediyordu. ''Senin baban, benim en büyük düşmanımdı,'' diyerek kolumu daha çok sıktı.
''Hepsini hak ettiğinden eminim,'' demem ile yüzüme inen tokadı bir oldu. Sol yanağımın cayır cayır yandığını hissettim ama elimi bile değdirmedim. ''Hak ettim, öyle mi! Hak ettim, öyle mi?'' diyerek koluma yeniden asıldı.
''O zaman baban da her şeyi hak etti, baban da ölmeyi hak etti, geride bıraktığı herkesin ölümünü, acısını hissetmeyi hakketti,'' dedi. Sol gözüne yansıyan aksime baktım.''Biliyor musun, küçük ucube? Sen de başına gelmiş olan her şeyi hak ettin.
Ve başına gelecek olan her şeyi de öyle,'' diyerek tuttuğu kolumu ittirdi. Kapıya çarpan bedenim, içerisinde bulunduğu korkuyu belli etmemek için inatla dik tutuyordu başını. Kapıdan geçerek onu arkamda bıraktım. Öfkesini üzerime yöneltmek istemesem de, mümkün değildi. Bu adamın öfkesi; dağı, taşı delerdi. ''Kardeşimi de alıp gideceğim buradan, seninle bir daha karşılaşmamak için gerekirse dünyanın öbür ucuna gideceğim,'' dedim.''Dünyanın öbür ucuna değil, öbür dünyaya gitsen bile benden kurtulamazsın.'' Arkamdan yükselen sesini umursamadan koridorun en sonundaki odaya doğru hızlı hızlı yürüdüm. Neredeyse yerinden sökülmekte olan kapıyı dikkatlice aralayarak karanlık odanın içine gözlerimi kısarak baktım. Ay ışığının aydınlatmak için yetersiz kaldığı karanlık odada birkaç karanlık silüet gördüğümde korkuyla bir adım geriledim. ''Abla?'' dedi bir ses. Heyecanla öne atıldım. Bana doğru gelen küçük bedenin önünde eğilerek kollarımı bedenine sardım.
Buz tutmuş bedeni, kollarımın arasında titrerken iç çekişleri gittikçe azalıyordu. 'Burdayım Efem, gidiyoruz!' dedim. Ayağa kalkarak onu da kucağıma aldım, açık kapıdan hızla geçerken önümde beliren iki, iri yarı adamla durmak zorunda kaldım.
Çıktığım odadan daha aydınlık olan koridor ile Efe'nin vücuduna dikkatlice baktım. Özensiz kesilmiş saçları içimi burktu. Başını boynuma gömerek kollarını boynuma sardı.
Bana ifadesizce bakan adamlara sertçe karşılık vererek öfkeyle konuştum. ''Çekilin, derhal!'' dedim.Karun'un kahkaha atarak bize doğru gelmesiyle Efe'yi daha sıkı sardım.
Önündeki adamları eliyle iterek tam önümde durdu. ''Şu aptal özgüven, hayran olmamak elde değil,'' diyerek bastonu'nun zemindeki bağlantısını kesti. ''Efe, bana bak!'' dedi. Sesini yumuşatmak için uğraşmamıştı, zaten bunu ondan beklemiyordum. Boynumu daha sıkı saran Efe'nin sırtını okşayarak rahatlamasını sağlamaya çalışıyordum. ''Kırmızıya en çok hangi renk yakışır?'' diyerek sağ ve solunda duran iki adama da teker teker göz attı. İki adamın sessizce bizi izliyor olması yüzündeki gülümsemeyi daha da genişletti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehap
Teen Fiction°°° ''Ağlama! Gözlerin yeşilken güzel, onları buğulu olunca göremiyorum,'' dedi gaza biraz daha yüklenirken üzerindeki bakışların yoğunluğunu hissedebiliyordu, dayanamadan yeniden döndü Şirasına. Yeşilin kendince en güzel tonuydu onun gözleri, yeşil...