3.2

288 17 2
                                    

Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.

°°°
Yaşamaktan yorulmuş, yaşamaktan sıkılmış insan bedeni. Yaşamak uzun zamandır fazla ürkütücü, yaşamak aslında yapayalnızlığın sembolü. Her şeye rağmen direnip yaşamaya devam edende asıl güç, yaşayabilmek büyük güç anlayacağınız.
Bugün fazlaca yıpranmış yüreğime, tüm güzel anıları yükledim, elimde eski bir bavulla uçsuz bucaksız yollara düştüm.
Yol biter mi? Bitmezse de ben biter sayar, öyle devam ederim. Kararmış gökyüzü altın tozlarla yüklenmiş, her bir milimine bir yıldız serpiştirilmiş. Yıldızlar soğuk almış, üşüyüp sararmış sanki, eskisi gibi parlamıyor hiçbiri, eskisi gibi hissettirmiyor hiçbirisi. Sahi en son ne zaman iyi hissettirmişti yıldızlar?

Unuttum, unutmak zorunda kaldım belki de. Beyaz çoraplarımın tabanları kararmış, sanki saatlerce toprakta yürümüş de onun eseriymiş, o kir. Usulca eğilip çıkarttım çoraplarımı, zeminin soğukluğu ayaklarımı ürpertireken bir tepki vermedim. Sessizce açık pencereden sergilenen göğe baktım.
Bir yıldız kayarken dudağımın sol tarafı kavislendi, gözlerimi sıkıca yumup kollarımı bedenime sardım. İnce ince esen rüzgar tenimi okşarken bir dilek dilemek istedim ama ne dileyebileceğimi bilemedim, düşündüm, bulamadım. Odamın kapısı sessizce aralanırken gözlerimi açmayı reddettim, bana doğru yaklaşan adımların sahibi, Luka olmalıydı.

'Hayatım her seferinde yeni bir kayba gebe, çok kayıp vermeme rağmen bir türlü alışamadım. Nasıl oluyor da her seferinde daha çok acıtmayı beceriyor, insan alıştıkça azalmaz mı acısı? Yok,' dedim omuzlarımı düşürürken. 'Geçmiyor, geçmek bilmiyor. Her seferinde daha çok acıyıp daha çok kanıyor. Ben dayanıksız olabilirim ama kim böyle acılara karşı dayanıklı olabilir ki?' dedim. Kirpiklerimde bir su birikti, sertçe yutkunurken gözlerimi araladım.

'Çok kanıyorum, ölmüyorum. Sadece,' dedim ellerimle yüzümü sıvazlarken. 'Sadece acıyorum, kendi yaralarımı saramayacak kadar bitkin hissediyorum,' dedim iç çekerek. Gözlerimin yeni durağı pencerenin camı olurken onunla göz göze geldim. Luka değildi, Aren'di.

'Acın nasıl diner, nasıl yok olur? Bilmiyorum,' dedi gözlerini gözlerimden çekmeden devam etti. 'Ama ben senin acına ortak olmak istiyorum. Yaran mı var, otururum dibine sararım kollarımla. Acın mı var, benim olsun diye her yola başvururum. Senin acın yok olsun yeter ki, senin acın benim olsun ama sen acıma. Ben senin yerine acır, senin yerine kanarım da,' diyerek tam arkamda durdu.

Ilık bir sıvı aktı yüreğimden, onun gözlerime kadar ulaştığını hissettim.
'Şiram, benim güzel Şiram, göğsümü titreten kadın,' diyerek önüme geçti. Artık camdaki yansımasını değil, bizzat onu görüyordum. Bir el kalbimi elleri arasına alarak sıkıca sardı, nefesim kesildi.
Korkuyla ayaklandım, ellerim bilinçsizce kalbime tırmanırken acıyla fısıldadım.
Buz tutmuş elleri yanaklarımı avuçlarken gözlerimi kapatmamak için direniyordum.

'Nasıl böyle hissettirebiliyorsun, nasıl bu kadar tanıdık geliyorsun yüreğime? Yabancı olduğunu sandığım bu his, nasıl olur da bu kadar tanıdık geliyor seninle?'
Baş parmakları yavaşça yanaklarımı okşarken zorlukla gülümsedi. Göz bebeklerim titriyordu, kalbim varlığının sıcaklığını yadırgamamış, ona sokulmak istiyordu. Bu his korkutmuyor, güvende hissettiryordu. 'Söylesene Aren, insan hiç sarılmamış olduğu birine karşı nasıl böyle hisseder?' diyerek yanaklarımdaki ellerine ellerimi bastırdım.

'Hiç sarılmadığımızı da nereden çıkardın?' dedi eğlenerek. Yüzünü bana doğru yaklaştırarak gözlerini huzurla kapattı, dudaklarını ele geçiren tebessüm gittikçe büyürken beni görmüyor olduğuna inanarak yüzünün her ayrıntısında gezindi harelerim, içim ürperdi. Aren Pusat Beder, beni iyi hissettiriyordu. 'Peki nasıl olur da unuturum sarıldığımızı?' dedim bilinçsizce, duyularım kapanmış, hislerimle konuşuyordum.
'Nasıl sarıldığını, nasıl olur da unuturum?'
dedim gözlerim, kapalı göz kapaklarını izlerken. Yavaşça ayrıldı kirpikleri, göz göze geldiğimizde ikimizde sertçe yutkunduk. Yeşil göz bebeğinin etrafındaki küçük siyah benekler, birer yıldız gibi göründü gözümde. Hayranlıkla fısıldadım.
'Gözlerinde, gökyüzü gözlerinde,' dedim.

Başını iki yana sallayarak yüzümüzün arasındaki mesafeyi tamamen kapatarak burnumun ucunu öptü, nefesim kesildi.
Nefesim kesildi! İrice aralanan gözlerime eşlik eden şaşkınlıkla aralanan dudaklarımdı. 'Gökyüzü gözlerimde değil, senin yüzünde. Gökyüzü senin yüzün Şiram,' dedi. Yanaklarımdaki ellerini yavaşça indirerek bir adım geri çekildi.
Hâlâ kendime gelebilmiş değildim, iki yana düşen ellerim buz kesmişti. Gülümseyerek beni izleyen adamın muzip ifadesine bakarken bile kendimde değildim.
'Şiram,' dedi eski ciddiyetine dönerken. Zorlukla kendime gelebildim.

'Ben gitmeni istemiyorum, burada kalmanı istiyorum,' dedi. Luka'nın bugün konuştuklarımızı ona anlattığını anladım.
'Ne zamana kadar, ne kadar daha kalabilirim ki burada?' dedim sessizce.
'Sonsuza kadar Şiram, sonsuz bize uğrayana kadar,' diyerek gözlerime derince baktı. Gülümsedim, buruk bir gülümsemeydi bu. 'Uğrar mı bize?' dedim tıpkı onun umut dolu sesi gibi çıkmıştı sesim. 'Sonsuzluk bize uğrar mı?' dedim.

Arkasını bana dönerek açık pencereden uzanan gökyüzüne kaldırdı başını.
'Uğrar elbette, uğramazsa büyük ayıp eder,' diyerek elini cebine attı. Eski bir sigara kutusuydu, elleri arasına aldığı bir dalı kibrit yardımıyla ateşlerken derin bir soluk aldı. Gözlerimiz pencere camında kesişirken tepkisizce onu izliyordum.
'Bana anlatsana,' dedim kollarımı kendime sararken. 'Bana bizi anlatsana Aren,' dedim merakla. Gözlerini gözlerimden kaçırarak sigarasını dışarıya üfledi.
'Dinlemek istiyorum,' dedim aynı merakla.

'Beni ilk nerede gördüğünü hatırlıyor musun?' dedi benim sorumu es geçerek.
Hevesle salladım başımı. 'Evet,' dedim yansımasını izlerken. 'O cafede, Mavi'de gördüm seni,' dedim sesim heyecandan yüksek çıkmıştı, gülümsedi. 'Ne hissettin peki?' dedi. Aylarca, tekrarlarca kez düşündüğüm sahneyi uzun zamandır düşünmediğimi fark ettim. 'Yağmurdan sırılsıklam olmuştum, ilk kez o cafeye o gün girmiştim,' dedim. 'Ve o gün, seni gördükten sonra bunun yeniden tekrarlanacağına emin olmuştum. Elimdeki okuma kitabı yağmurdan dolayı mahvolmuştu,' dedim üzgünce.

'Babamın kitaplarından biriydi,' dedim başım ayaklarıma inerken, sesim pürüzlenmişti. Konuşmayı o devraldı.
'Saçından akan sular yüzünden aşağı inerken neredeyse ağlaycakmış gibi duruyordun,' dedi dalgınca parmakları arasındaki sigaraya bakıyordu.
'O an yanına gelip sana sarılmak istedim, yıllarca bu isteğimi bastırmışken o an, sana sarılmak için her şeyimi verebilirdim,' dedi. Şaşırdım. 'Islak saçlarını yüzünden çekmek için, can veren parmaklarımı avuç içlerime hapsederken kavruldum sanki,' dedi gittikçe kısılıyordu sesi. 'Yüzündeki yağmura ne kadar sinirliydim,' dedi gülümserken. Kendi hissettiklerini komik buluyordu.

'Şiram,' dedi bana dönerken. Elindeki sigarayı avucunun içine kapatarak söndürdü. 'Ne çok özlemişim ben seni, şu an yanımdasın, elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakınımdasın ama geçmiyor özlemim, geçmek bilmiyor,' dedi.
Kollarım birbirinden ayrılırken onun beni her seferinde daha çok şaşırtıyor olmasına öylece bakakaldım.  'Benim güzel kadınım, seni bir ömür sevsem, bir ömür öpsem geçer mi özlemim?' dedi. İçim titredi, kalbim deli gibi atıyordu, karnımdaki sancı yükseldi, kalbime doldu. Arkasına aldığı gecenin en büyük yıldızları olan gözlerine baktım, yutkunamadım.

'Şiram,' dedi acı çekiyor gibi. 'Soluğundan öpsem kesilir nefesin, soluğundan öpsem kendimden geçerim,' dedi avucundaki sigara tahta parkelerin üstüne düşerken ikimizde birbirimize öylece bakıyorduk.
Bir adım atmasını bekledim ama o atmadı, onu beklemeden ben attım, tam dibinde durarak parmaklarımın üstünde yükseldim. Gözlerimin hizasında olan çenesine bakarken derin bir nefes aldım.
'Tam şu anda sarılsam sana, sıkıca dolasam kollarımı sana, o zaman geçer mi özlemim?
Yoksa daha çok mu artar?' dedim. Ben henüz ağzımdan çıkanların şaşkınlığını atlatamazken beni kendine hızla çeken adamın bedenine çarptım. Kalın kolları beni sıkıca sararken gözlerim çoktan kapanmıştı bile. Ardından ince kollarımı beline sıkıca sardım, huzurla soludum.

Saçlarımın üstündeki çenesini hissederken daha da katlandı huzurum. 'Geçti mi?' dedi. Sesinden gülüyor olduğunu anladım.
Olumsuz bir mırıltı döküldü dudaklarımdan. 'Geçmedi, sonsuzla çarpıldı,' dedim burnumu göğsüne bastırırken. 'Hem geçmesin, sonsuza dek özlerim ben seni,' dedim. Saçlarımın üstündeki dudaklarını hissederken vücudum titredi. 'Geçmesin, sonsuza dek öperim seni,' dedi. İçimde yangınlar, fıtınalar var ama nasıl güzel hissettiryor, nasıl huzur dolduruyor içimi bir bilseniz.

'Huzur yüklendi yüreğim,' dedim.

'Huzur sensin,' dedi. Yeniden saçlarımı öperken. 'Huzur hissettirdiğin.'









ZehapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin