Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
°°°
Çoğu zaman nasıl biri olduğumu düşünür, önce acımasız bir diktatör gibi eleştiririm kendimi daha sonra bir polyyana olur kendimi en iyi şekilde düşlerim.Sahi, ben kendimde nasıl bir yerdeydim?
Uçsuz bucaksız bir uçuruma sürüklenecek kadar zayıf, yine o uçurumdan dönecek kadar güçlüydüm, kendimce.
Çoğu zaman kendi hislerimde boğulacak kadar aciz, öte zamanlarda kendi hislerimi önemsemeyecek kadar mazoşist.
Boynuma kendi ellerimle bir urgan geçirecek kadar korkak, yine o urgandan kendi ellerimle kurtulabilecek kadar ümit dolu biriydim ben.
Ben, aslında iki zıt duyguyu da uçta yaşayıp kendini yine kendisi teselli eden biriydim. Ben, çoğu zaman kalabalıkta boğulan ama yalnızlıktan delice korkan biriydim. Ben, korkularıyla baş ettiğini sanan bir korkak, bir zavallıydım belki de.
Babama göre; cesur biriydim, anneme göre ise, tek başına dışarı çıkmaktan ölesiye korkan biriydim. Okul yıllarımda öğretmenlerin gözünde, asosyal olan öğrenciydim. Arkadaşı olamayan, yalnızlığa mahkum edilen ve bu mahkumiyeti kendi yaratan o çelimsiz, sıska, soğuk benizli kızdım ben.
Şimdi anlıyorum, ben aslında bambaşka biriyken kendisini kaybetmiş, içine düştüğü hayatı sorgulayamadan ona uyum sağlamaya çalışan o kızdım.
Yaşıyordum, ölmüş gibi... Yaşamaya alıştırmıştım kendimi, şimdi anlıyorum.Hatırlıyordum, beni kara bir mahzene hapseden tek gözlü canavarı, beni canavarın elinden kurtaranları ve o kara mahzende bana ortak olan dostları...
Yabancı bir binanın en üst katında duran asansörden çıkmadan önce cesaret edip arkamdaki aynaya döndüm. Çıplak ayaklarımın yara bere içindeki halini umursamadan üstümdeki kıyafetleri inceledim, diz kapakları sökülmüş olan pijamalarım, bir güvercine sargı bezi olan tişörtümün yırtık etekleri, ve kir, pas içinde kalan çıplak kollarım.
Cesaret edip yüzüme bakamadım, kısacası pespaye bir haldeydim. Kollarımı kendime sararak aynadaki aksimle göz göze geldim, beni aynı şekilde izleyen adamın varlığını yeni hatırlıyordum.
'Ölü gibiyim,' dedim sesimin titriyor olması beni üşütmüştü. Bir şey demedi, asansör kapıları kapanırken bir şey yapmadan beni izlemeye devam etti.
'Gibisi fazla geliyor, ben aslında ölüyüm,' dedim kollarımı birbirinden ayırarak arkamda bıraktım aynayı.'Ölüler, hissedemez,' diyerek asansörün kapılarının açılmasını sağladı. Açılan kapıdan indiğinde arkasından fısıldadım.
'Ölü olan zaten hislerim,' dedim mırıltıyla.
Hemen ardından inerek sağ tarafa doğru ilerleyen adamı takip ettim.'Neresi burası?' dedim karşımızdaki kapıyı izlerken. Bir cevap vermedi, Aren ile tek benzer noktaları buydu galiba, konuşmaktan hoşlanmıyorlardı. Gözlerimi devirerek arkasından ilerlemeye devam ettim. Kapının önüne geldiğimizde elini zile doğru kaldırdı, ne olduğunu anlamadan geri çekerek bana döndü vücudunu. Ağzını açıp kapattı, bir şey söylemeden başını iki yana sallayarak homurdandı.
Zile uzunca basarak derin bir nefes aldı, onun gergin bir hale girmesi beni de gererken arkasına saklanarak kapının açılmasını bekledim. Saniyeler sonra kapı hızlıca açıldı, Kaya'nın bedeni beni gizlerken tanıdık ses kulaklarımı doldurdu.
'O nerede?' dedi Aren. Kaya'nın geniş omuzları düşerken sertçe yutkundum. Ben onun arkasından çıkmadan o bir adım sola kayarak karşı karşıya gelmemizi sağladı.
Aren, yeşilleri dünyayı saran adam...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehap
Teen Fiction°°° ''Ağlama! Gözlerin yeşilken güzel, onları buğulu olunca göremiyorum,'' dedi gaza biraz daha yüklenirken üzerindeki bakışların yoğunluğunu hissedebiliyordu, dayanamadan yeniden döndü Şirasına. Yeşilin kendince en güzel tonuydu onun gözleri, yeşil...