Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.°°°
Bir yok oluştu, var olmak. Yokluğu yok etmekti, var olmak. Suskun bir acıydı, kötü bir tattı, zehir ederdi her bir şeyi. Yaşamaya olan hevesim bitmiş, heveslendikçe daha çok kaybedilmiş ümidim. Ben aslında bitmişim, bitikliği kabul etmişim. Bunca kötü şeyin içinde kalbime ince ince işleyen yabancı ama bir o kadar da tanıdık hislerle sarsılıyorum şu zamanlarda. Neydi bu hissin asıl adı? Hayır, hayır bunun bir ismi olmamalı, kimseler duymamalı, biter yoksa, o da en acı şekilde son bulmaya mahkum edilir. Hisler dillendirilmemeli, hisler gösterilmeli...
'Şiram,' dedi Aren. Kısık sesi ürkütmekten korkar gibiydi. Cevap vermeden daha da sıklaştırdım kollarımı, gülümsediğini hissettim. 'Şiram,' dedi yeniden. Göğsüne yasladığım başımı yavaşça çekerken gözlerine baktım. Saçlarımdan başlayarak yüzümün her yerinde oyalandı gözleri, ısındım sanki. 'Benim Şiram,' derken gözleri gözlerimi buldu. Titrek bir nefes aldım. 'Bir hayalin vardı senin, hayalinde bana da yer vardı,' dedi dalgınca. Eskilerdendi, anladım. 'Neydi?' dedim.
Sessizliğe gömüldü, sırtımdaki elleri yavaşça hareketlenip yüzümde durdu.
Gözlerimi gözlerinden çekmeden bir şeyler demesini bekledim, sessizliğe devam etti.
Beline sardığım kollarım, aramızda oluşan küçük boşluğu doldurmak için sıklaşırken dudakları kavislendi. 'Karnın ağrıyor mu?' dedi hâlâ gülümsüyordu. 'Nasıl?' dedim anlamamış gibi. 'Karnındaki kalabalık, acı veriyor mu?' dedi. Bu bir şifre miydi?
'Ben, anlamıyorum,' dedim gülümsemesine takılı kalırken. Karanlık odayı Aren'in kahkahası doldururken sebebsizce utandım. 'Karnındaki his, kalabalık değil mi?' dedi kahkahası son bulurken.'Nasıl anladın?' dedim utana çekine.
'Sana her baktığımda, sana her dokunduğumda bunu söylüyordun,' dedi keyifle. 'Sana her güldüğümde gözlerini kapatıyordun,' dedi gözlerime yoğun bir şekilde bakıyordu. 'Hatta,' dedi başını bana doğru eğerken. 'Güldüğümde bir kurbağaya benzediğimi söylüyordun,' dedi. Hayretle aralandı gözlerim, ağzımdan şaşkınlıkla çıkan nidayı durduramadım.'Ben kurbağaların nasıl güldüğünü görmedim ki,' dedim saçmalıyordum.
Aren dudaklarını birbirine bastırırken gülmemek için direndiğinin farkındaydım.'Ama,' dedi yüzümü incelerken. 'Ben yıldızları yakından gördüm,' diyerek iç çekti. 'Ve sana yemin ederim ki, yıldızların bu kadar parlak olabilceğine asla inanmazdım.' Sertçe yutkundum, ellerimi arkama gizlememek için kendimi sıktım. 'Söylesene Şiram, bu hissettiğim nasıl her seferinde katlanıyor, her seferinde bu en üst seviye dememe rağmen nasıl olur da bu kadar sınırsız büyüyebiliyor?' dedi.
Nefesimi tuttum, yüzüm yanıyordu. Uzun zamandır gözlerinde olan bakışlarımı ayaklarımıza sabitlerken çıplak ayaklarımın parmak uçlarının onun parmaklarına değdiğini yeni fark ediyordum. Bu görüntü beni gülümsetti.
'Şira, Şiram,' dedi. Sesi duyulamayacak kadar kısılmıştı. 'İsmini söylemek nasıl bu kadar iyi hissettiriyor, on kere tekrar etsem on birin hatrı kalacak sanki,' dedi.
Başımı yavaşça kaldırırken beni izleyen gözlerine çarptı ruhum, dolandı her hücreme. Ben kendimden geçtim, ben Aren oldum. 'Hayalini gerçekleştirelim mi?' dedi muzip bir ifadeyle. Merakla söyleyeceği şeye odaklandım. 'Hayalim?' dedim hâlâ ne olduğunu bilmediğim hayalim. Başını belli belirsiz sallayarak gülümsedi. 'Sen hatırlayınca gerçekleştireceğimiz ilk şey, o olsun,' diyerek burnumun ucunu öptü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehap
Teen Fiction°°° ''Ağlama! Gözlerin yeşilken güzel, onları buğulu olunca göremiyorum,'' dedi gaza biraz daha yüklenirken üzerindeki bakışların yoğunluğunu hissedebiliyordu, dayanamadan yeniden döndü Şirasına. Yeşilin kendince en güzel tonuydu onun gözleri, yeşil...