Final's

447 15 2
                                    

Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.

°°°

Kendime ait değildim, kendime kilitlenmiş, kurtulmak için herhangi bir çaba içerisine girmemiştim. Kendime olan esaretimi kabullenmiş, kirli bir pencereden geçmişimi izlemeyi tercih etmiştim.

Kalabalık ortamları seven bir kız değildim, sahi öyle kalabalık bir ortamım hiç olmamıştı benim, on beşimde doğmuş, hiç yadırgamadan devam etmiştim hayatıma. Her gece annemden bir arkadaş edinmem gerektiğine dair nasihatler dinler, kafa sallar geçiştirirdim. Annem bilmiyordu, benim etrafımdaki insanların bana nasıl baktığını bilmiyordu. Yabaniydim ben, bu şekilde anılır, bu şekilde seslenilirdi bana. Ben denemiştim, birileriyle arkadaş olmayı gerçekten denemiştim ama olmamıştı, onlar gibi davranamamış, uyum sağlayamamıştım.

Kendisinden sıkılan bir insandım ben, başkaları neden sıkılmasın ki benden?

Aramızdaki tek fark, benim kendime olan mahkumiyetimdi.

İnsanların onlara mecburmuşum gibi davranmaları beni yalnızlığa iten asıl şeydi.
Kimseyle arkadaş olmadım tıpkı bir erkek arkadaş edinmediğim gibi, ilk başlarda bu monotonluk beni boğarken daha sonra beni boğan asıl şeyin yalnızlık olmadığını, yani en azından başkaları tarafından fark edilmemek olmadığını öğrendim.

Ben, kendime yalnızdım, bu yüzdendi bir başkasını kabullenmeyişim.

"Çok fazla yaran var," dedim dalgınca ayak ucuna bakan adama.

"Hiçbiri aktif değil," dedi beni dalgaya alarak.

Gülümsedim. "Kanamayan yaralar da acır," dedim onu yan profilinden izlerken.

"Sarılmaya ihtiyaç duymazlar en azından," dedi benim gibi sessizce konuşmuştu.

"Sarılsa, geçmez mi acısı?"

"Geçmez," dedi aksi mümkün değilmiş gibi.

"Denesek?" diye bir soru daha yönelttim.

"Denedim," dedi bana dönerken. "Geçmedi, izi kalanın acısı geçmez."

Sustum, haklıydı. Sarılsa yaraları, izi geçmez, kalırdı orada.

"Kim sardı?" dedim merakla. Dudakları hissizce kıvrılırken gözlerime bakmaya devam etti. O an anladım, ne kadar aptalca bir soru sorduğumu fark edince yanağımı içten içe ısırırken bakışlarımı kaçırdım. Benim yaralarımı Luka, Luka'nın yaralarını ben sarardım ama Aren'in yarasını saracak kimsesi yoktu. "Ben," dedi binbir ağacın devrildiği ama içindeki heyelanı engellediği sesiyle. "Ben sardım, bazılarına elim yetişmedi ama halletim." Gözlerim bir sızıya boğulurken ellerimi, kısa tişörtümden açıkta kalan kollarıma sardım. "Özür dilerim," dedim kısık çıkmıştı sesim. Sıcak elini yanağımda hissederken gözlerimi onun sıcaklığıyla yumdum. "Çok özür dilerim," dedim yanağımdan aşağıya doğru kayan sıvıya uzandı parmak uçları. "Yaralarını saramadığım için," dedim cümlemi tamamlayarak ona döndüm. Yüzlerimiz birbirine dönükken ikimizde birbirimize bakmıyorduk. Parmak uçları yanağımı usul usul okşarken derin bir nefes aldı.

ZehapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin