Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
°°°
Yüzüne sıçrayan kan ile bir canavara benziyordu. Evet, ona en uygun sıfat buydu; o, gerçek anlamda bir canavardı. Sol gözünü sıkıca kapatıp dudaklarını sahte bir şekilde öne doğru büzdü.
Ellerimin kulaklarıma gittiğini hissettim, bu tamamen bilincim dışında gelişen bir durumdu. Kulaklarım çınlıyor, kalbim korkuyla gümbürdüyordu.
Tek gözlü canavar, elindeki silahın namlusunu, üstündeki beyaz gömleğe silerken sağ gözünü gözlerimden bir an bile olsun ayırmamıştı. Kulaklarıma uyguladığım baskı; az önceki sesi, yok etmiyor aksine defalarca kez yankı yapmasına sebep oluyordu. Arkamda bir hareketlilik hissettim ama dönüp de bakmadım, zira küçük bir çocuk gibi tek bir odağım vardı bu durumda ve ben o odaktan başka hiçbir şeyle ilgilenemeyecek kadar gerçeklerden soyutlanmış bir durumdaydım.
Korkuyla zemindeki bedene baktım. Adnan ağabey, cansız bir heykel gibi öylece yatıyordu yerde. Beyaz halının üstüne hızlıca yayılan kırmızı sıvı ile kalbimin üstünde bir baskı hissettim, nefesim kesilmişti galiba.
Gittikçe yoğunlaşan kan, beyaz halının derinlerine iniyordu. Bir ıslık sesi duyuldu, ürkütücü bir melodiye sahip bir ıslık sesi. Sırtlanın keyfini uğursuz bir melodiye döndürdüğü bu ıslık, nereye saklandığını bilmediğim bir dolu geçmiş anılarımdan birinden gelip boğazıma pençelerini geçirmişti, onu tanıyamadım.
Belki de tanımak istemedim, bilemiyorum...
''Kan kokusuna bayılıyorum, özellikle taze olunca.'' Gözlerimin yanmaya başladığını hissettim, muhtemelen kırpamadığım göz kapaklarımdan dolayıydı. Ürkek bakışlarım, bana doğru yürüyen adamın yüzüne yavaşça tırmanırken zorlukla yutkundum.
Aramızdaki mesafeyi neredeyse kapatmıştı. Tam önümde durarak başını sağ omzuna doğru yatırdı.
''Üzülme, bir işe yaradığı yoktu zaten.''
Hâlâ elinde tutuyor olduğu silahı bana doğru sallayarak devam etti. ''Bunu sende biliyorsun. Babanı o tek hücreden bile kurtaramadı.''
Şiddetlenen soluk sesimi duyabiliyordum. Bir sır verir gibi sesini alçalttı. ''Biliyor musun? Baban, son nefesini verirken o da oradaydı.'' Duyuyordum, kulaklarımı sıkıca kapatan ellerime rağmen dudaklarından çıkan zehirli kelimelerini duyabiliyordum. Ellerim kulaklarımdan ayrılırken sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu zihnim, babam son nefesini verirken o da oradaydı...Zemindeki cansız bedene döndüm.
O ölürken bende burdaydım.
Babamın ölümünü izleyen adamın, ölümünü izlemiştim.
Başımı şiddetle iki yana salladım. ''Hayır, hayır...'' İlk başta sessiz bir fısıltıdan farksızdı sesim, sonra bir çığlık attım. Olayları yaşayan ben değildim sanki. Kaçmak istedim ama titreyen bacaklarımın bana yardımcı olmayacaklarını biliyordum. Sahi çıkış neredeydi, nereden gelmiş, nereden girmiştim bu eve?
Gözlerimi ölü bedenden ayırmamı sağlayan şey, tam göğsümün üstünde hissettiğim bir baskı oldu, tanıdık bir baskıydı, nereden olduğunu yine çıkaramadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehap
Teen Fiction°°° ''Ağlama! Gözlerin yeşilken güzel, onları buğulu olunca göremiyorum,'' dedi gaza biraz daha yüklenirken üzerindeki bakışların yoğunluğunu hissedebiliyordu, dayanamadan yeniden döndü Şirasına. Yeşilin kendince en güzel tonuydu onun gözleri, yeşil...