Bu kitapta geçen tüm kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
°°°
Anne ve babamın odasındaki kitaplığın önünde durmuş, okuyabileceğim bir kitap arıyordum.
Gözlerim yıpranmış bir kitap kapağına değince elimi ona uzattım.Cahit KÜLEBİ'nin şiir kitabıydı.
Sol elim yıpranmış kapağın üzerinde biraz oyalandı. Baş ve işaret parmağımla kopmak üzere olan kitap kapağını çevirdim.
İlk sayfada tükenmez kalem ile yazılmış el yazısına değdi harelerim.
Babamın el yazısıydı bu.
Dudağımda beliren buruk tebessümle yazdığı yazıyı birkaç defa okudum içimden.23 Mayıs 2001.
Yeşil gözlerinde kendimi kaybettiğim sevgili eşime;
Anneme hediye ettiği onlarca kitaptan yalnızca biriydi.
İşaret parmağım el yazısını usulca okşadı.
Sızlayan burnuma aldırmadan birkaç sayfa çevirdim.
Altı kurşun kalemle çizilmiş bir şiirde duraksadı parmaklarım. Babam, annem için altını çizmiş olmalıydı, annem, sevmezdi kitapları çizmeyi. Belki canı acıyordur, ince sayfaların derdi. Babam ise bu dediğine her seferinde gülüp 'çizince anılar bırakıyoruz.' derdi. Ayaklarımın üzerinde duramayacağımı fark edince yataklarına doğru yürüdüm. Beyaz çarşafın üstüne yavaşça yerleştim.
Kitabın arasına sıkıştırılmış bir not kağıdı ilişti gözlerime. Annem ayraç olarak kullanmış olmalıydı.
Katlanmış, turuncu kağıdı elime aldım, açmadan önce altı çizili şiiri seslice okudum.'Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın.Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız
Dokunarak uçalımİnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen varsın.
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.'Titreyen dudağıma dişlerimi geçirip kitabı sol tarafıma, yatağın üzerine bıraktım.
Sağ avucumda duran turuncu kağıdı ellerimin arasına alıp yırtılmasından korkarak iki elimle zarifçe açtım.Yine babamın el yazısıydı.
Gerçi ne bekliyordum ki. Babam zarif bir adamdı. Turuncu, annem severdi turuncuyu, en sevdiği renkti, turuncu.Benim romantik babam.
Ellerimin arasındaki küçük not'a önce bir tarih iliştirilmişti.12 Şubat 1999.
Bir kızım olsun, aynı senin gibi...
Titreyen dudaklarıma, sol avucumu bastırdım. Elimdeki kağıdı aynı şekilde katlayıp, eski yerine koydum.
Birkaç sayfa daha çevirdim, altı kurşun kalemle çizilmiş bir şiir daha.
Sayfanın arasına sıkıştırılmış bir not kağıdı daha, turuncu bir not kağıdı.
Kağıdı ellerimin arasına aldım, sarsılan omuzlarım ve titreyen ellerimden dolayı açmak daha da zorlaşmıştı bu sefer. Yine bir tarih vardı, kağıdın sağ üst tarafında.
Fakat bu tarih, tanıdıktı bu sefer, benim doğum günümdü, bu tarih.22 Mayıs 2001.
Bir kızım oldu, aynı senin gibi...
Ellerimin arasından kayıp giden not kağıdının yere süzüle süzüle düşüşünü izledim. Ağzımdan kaçan hıçkırıkla iki elimi sıkıca kapattım ağzıma.
Yanaklarımdan süzülen yaşlar babamaydı.
Ah! Benim yüreği güzel babam.
Yataktan kalkıp yere düşen kağıda uzandım. Yine aynı şekilde katlayıp aldığım sayfanın arasına bıraktım.
Titreyen ellerimin arasındaki kitabı yüzüme yaklaştırdım önce.
Burnuma çektim kokusunu. Belki babam kokardı ya da annem.
Ama olmamıştı, ne babam kokuyordu ne de annem. Sadece eskimiş sayfaların kokusuydu burnuma gelen.
Bu gerçekle daha da şiddetlendi ağlamam. Saat, gece yarısının bilmem kaçı...
Burnumdan uzaklaştırdığım kitaba uzunca baktım. Gözlerimdeki yaşlardan dolayı bulanıktı, görüş açım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehap
Teen Fiction°°° ''Ağlama! Gözlerin yeşilken güzel, onları buğulu olunca göremiyorum,'' dedi gaza biraz daha yüklenirken üzerindeki bakışların yoğunluğunu hissedebiliyordu, dayanamadan yeniden döndü Şirasına. Yeşilin kendince en güzel tonuydu onun gözleri, yeşil...