19. Bölüm

55.6K 3.3K 1.3K
                                    

Selamlar!

Biz geldik. Hoş geldik. En çok da sizi güldürmeye geldik...

Rüyasında bile teessüflerini sunamayan Çiçeğim'izle, Çiçek'in diğer yarısı; olmazsa olmazı Can'ımızla, çiş seven Memo'muzla, şeker sevmeyen tatlımcığımız Ada'cığımızla, 'Nasip ve Kısmet' ikilisine alerjisi olan Kevser ablamızla, kenafir gözlü Nilüfer'imizle, 'Özlesen gelirdin.' muhabbetini çok yanlış anlayan Mert'imizle ve ve ve modern Rapunzel'imiz Hanımefendi'mizle işte geldik buradayız!!!

Bu bölüm biraz karışık oldu biliyorum. Lütfen okurken celallenmeyin. Anlamadığınız yerlerin altını çizin sonra hep birlikte üzerinden geçeriz.

Bu bölüm, "Hanımefendi gelsin artık!" diyen canımcığım okuyucularıma gelsin.

Oy ve yorum atanlarınız çok olsun! Seviliyorsunuz :) :) :)

Ee ne bekliyorsunuz? Hadi iyi okumalar!


Çiçek, çalan kapı ziliyle koltuktan kalkıp salonun çıkışına yöneldi. Dış kapının önüne kadar gelip kapıyı açınca ağzı da bir karış açıldı. Hülya ve Levent ikilisi en arkada olmak üzere Vatan ağabeyi, ablaları Gülce ve Gurur ve Tan karşısındaydı. Üstelik Tan'ın elinde koca bir buket çiçek, ablalarının ellerindeyse çikolata tepsileri vardı. Çiçek, erkekleri ve hatta Tan'ı bile takım elbise içerisinde görmenin şaşkınlığını atlatamadan babasının sesini duydu.

''Sonunda gelebildiniz, gözlerimiz yollarda kaldı ortak. Buyurun durmayın kapıda, içeri geçin. Çiçeğim, al bakalım Tancığımın elindeki buketi.''

Babasının ilk defa İnan Ailesi'ne bu kadar kibar davrandığına şahit olan Çiçek, babasının Tan'dan ''Tancığım,'' diye bahsetmesiyle bugünün en büyük şokunu yaşamış oldu.

''Allahçığım, melek oldum da evleri mi karıştırdım?'' diye sadece kendi duyabileceği şekilde söylendi. Söylenmesini Tan'ın dibine kadar gelip karşı koyamayacağı bir çeviklikle yanağına kondurduğu öpücük bozdu.

''Ne öpüyorsun ya!'' demeye kalmadan eline tutuşturulan çiçek buketinin ardından Tan'ın cümlesini duydu. ''Hoş bulduk Çiçeğim. Çok güzel görünüyorsun.''

''Sende çok yılışıksın Tan. İstemiyoruz seni; ne ben ne de biricik, bir tanecik babacığım. Uzak dur bizden,'' derken kendine olan güveni babasının bir cümlesi ile tepe taklak oldu.

''Çok ayıp Çiçeğim, müstakbel sözlünle böyle mi konuşuyorsun? Hiç yakıştıramadım.''

Çiçek, anlamını bilmediği halde ''Müstakbel'' kelimesine takılmadı. Zaten sormak istese de dili bile dönmezdi o kelimeye ama ''Sözlü'' kısmını çok iyi anlamıştı. ''Ne sözü babacığım? Ben bu arkadaşla gerekmedikçe konuşmuyorum bile.''

Mert, kızının saçlarını okşayıp onu kucağına aldı. Kapıdaki kalabalığı salona yönlendirirken o da kucağında kızıyla salona giriş yaptı.

''Babacığım sen neden bu kadar neşelisin ne oluyor ki?''

Çiçek'in etrafında cereyan eden olaylara anlam veremediği için sorduğu soruyu Hülya yanıtladı. ''Ay, aşkımcığım anlamayacak ne var, seni istemeye geldik.''

Küçük kız duyduğu cümle ile başını babasının boynundan kaldırdı. ''Babacığım, Hülyacığımın ne dediğini kulakların da duydu mu?''

Mert, kıkırdayıp kızının yanağından bir öpücük çaldı. ''Duymaz olur muyum Çiçeğim? Bizzat ben çağırdım gelin isteyin diye. Seninle de konuşmuştuk ya hani. Aldım Tan oğlumu karşıma, 'Seviyorsan gel iste şu işin adını koyalım,' dedim. Gördüğün gibi onlar da bugün seni istemeye geldi.''

Sana Anne Diyebilir Miyim? (1. ve 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin