Huhu! Ben geldiiiiiiiiiiiiiiim!
Selam olsun, selamlar olsun canlar! Ben geldim ben!
Sizleri özlemle, sevgiyle ve keyifle kucaklıyorum.
Nasılsınız? İyisinizdir inşallah. Beni soranlara cevabım; sağlığınıza duacıyım. :)
Ya canlar tam sizlik bir bölüm yazdım vallahi! Bir yanda Mert-Sevda, diğer yanda Ali-Nilüfer.
Ben yazdım, siz okuyun; okuyun ki bir anlamı olsun. Sizleri çooooook seviyorum.
Hadi iyi okumalar :)
"Asıl sen benimle kendi acını paylaşacak mısın?"
"Zaten paylaşıyorum Mert. Buraya adım attığım andan beri yaptığım şey bu. Can saçlarımı okşarken, sırf kocamın eli değdi diye kesmeye kıyamadığım ama dokundukça öldüğüm saçlarımı daha çok seviyorum artık. Aynada kendimi görmeye dayanamazken, Çiçeğim yüzümü okşayıp, yanaklarımı öpüyor diye kendimi görmeye katlanabiliyorum. Memo elini bilmeden karnıma yaslıyor ya benim burada iki kurşun yaram var biliyor musun? İşte orası bir tek onun eli değince sızlamıyor," deyip hıçkırdı Sevda. Buraya kadar bile iyi dayanmıştı. Bir eli kendini hatırlatmak ister gibi sızlayan karnına gitti. Omuzları sarsılarak ağlarken onu teselli etme sırası Mert'teydi. Sevda'yı tutup kucağına çekti ve genç kadının başını göğsüne yasladı. Bir yandan Sevda'nın sırtını okşarken, diğer yandan da genç kadını saçlarından öpüyordu. Şu an ki durumlarının sorumlusu olarak kendine kızıyordu Mert.
'Salağım ben salak! Bok vardı soracak! Ağlama güzelim...'
Sevda, kollarında olduğu adam sayesinde durulup, düzenli nefesler almaya başlayınca başını kaldırdı ve Mert'in gözlerine baktı. Elini Mert'in sakallı yanağına yaslayıp, adamın kucağına iyice yerleşti. Acısını paylaşacaksa daha söylemesi gerekenler vardı.
"Lütfen benim için üzülme. Sana demiştim Mert, sayenizde iyileşiyorum. Acılarım olduğu gibi duruyor ama artık yaşamak için sulamam gereken çiçeklerimi kendime bahane etmiyorum. Ben her ölmek istediğimde bir çiçek ektim. Onları sulayıp her gün onlarla muhabbet ettim. Ben ölürsem, kuruyacakları düşüncesiyle yaşadım."
Mert'in sol gözünden peşi sıra damlayan yaşları sildi. Genç adamın elini kendi yüzünde hissettiğinde gözlerini kapattı. Gözyaşlarını silerken Mert'i görmek istememişti. Mert'in gözlerinde yeterince keder varken, o kederin sahibi olma düşüncesi onu mahvediyordu.
Burnunu çekip gözlerini açmadan devam etti:
"Ama artık yaşamak için fazlasına sahipmişim gibi hissediyorum. Yaşamak için bahaneye ihtiyacım yok Mert, aklıma düşmen bile yetiyor... Ben senin yanında acımı unutuyorum, yaşadığımı hissediyorum. Ben en son 7 aylık hamileydim," deyip ellerini karnına götürdü. Düz karnını okşarken devam etti: "Kızımız olacaktı. Adını koymamıştık daha. Karar veremiyorduk."
Gözünden akıp boynuna kadar yol çizen gözyaşının teninde bıraktığı soğuklukla ürperdi. Mert'in sıcak avuçlarını yüzünde hissedince ellerini karnından çekmeden konuştu:
"Şimdi kızımın küçücük mezarının üstünde, Sevda yazıyor. Belki kendimi gömemedim o mezara ama canımı gömdüm, kalbimi gömdüm, adımı gömdüm, geleceğimi gömdüm. Benim karnıma 2, kalbime 3 kurşun sıktılar. Benim her şeyimi elimden aldılar."
Mert'in ona sıkıca sırılmasına karşılık verdi. Genç adam, çocuklarına bir şey olmasını tezahür dahi edemiyordu. Gurur'una, Gülce'sine, Mehmet'ine, Can'ına ya da Çiçek'ine gelebilecek her türlü kötülüğün düşüncesi kalbine bıçak gibi saplanıyordu. 'Yaşayamazdım, yapamazdım,' diye geçirdi içinden Mert. O, Hülya'yı bile iki kızına sebep olduğu için kolaylıkla affetmişken çocuklarının nefes almadığı bir dünya düşünemiyordu. Ama kollarının arasındaki yaralı kadın bunların hepsini yaşamıştı. Açık açık anlatmasa da Mert, parçaları yerli yerine yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Anne Diyebilir Miyim? (1. ve 2. Kitap)
Humor(Sana Anne Diyebilir miyim ve Bana Anne Diyebilirsin adlı romanlar tek çalışmada toplanmıştır.) DİKKAT! Bağımlılık yapabilir. Deneyimli/Deneyimsiz Anne Aranıyor. *25-30 Yaşları arasında bayan *Babamızın karısı olacak *Çok çocuk seve...