50. Bölüm | Bana Anne Diyebilirsin

43K 2.7K 1.1K
                                    

Selamlar!

''Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim!'' dedim ve geldim!

Şaka bir yana yahu bir final dedik olay oldu. Bari devamını hemen yayınlayayım dedim. İlk kitabın finalini verdik. Şimdi sıra ikinci kitapta.

Manyaklıkta çağ atlayan Ali ve duygularıyla sonunda yüzleşen Nilüfer'le azıcık hasret gidermeye geldik

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Manyaklıkta çağ atlayan Ali ve duygularıyla sonunda yüzleşen Nilüfer'le azıcık hasret gidermeye geldik. 51. bölüm bu bölümün devamı olacaktır. Siz Mert'in durumunu merak ediyorsunuz biliyorum ama onun için biraz daha beklemeniz gerekecek.

Kucak dolusu öpücükler ve sarılmalar olsun!

Bak hâlâ duruyor, hadi iyi okumalar! :)

Şiddetli bir baş ağrısıyla gözlerini açan Nilüfer, bir sandalyede bacakları ve elleri bağlanmış halde otururken buldu kendini. Yetmezmiş gibi bileklerine kelepçe takılmış ve tüm bedeni de iple sandalyeye sabitlenmişti. Kıpırdamanın ona acıdan başka bir şey vermemesi üzerine bulunduğu odayı incelemeye başladı. Gözüne hiçbir kesici alet çarpmayınca yüzünü buruşturdu. Bunu ona kimin yapmış olabileceğine dair fikirleri yok değildi ama bulunduğu oda kirli işler yapan adamların sahip olabileceği türden bir yere benzemiyordu. Başını cam tarafına çevirdiğinde güneş ışığının odayı aydınlatmakta gittikçe yetersizleşmesinden akşam üstü olduğunu anladı. Odanın ahşap kapısının kapalı olması ve dışarıdan herhangi bir ses gelmemesi üzerine onu kaçıranların evde olmadıklarını ya da yapacakları planı gözden geçirdiklerini düşündü. Bileğindeki kelepçeden kurtulmayı tasarlamadan önce onu saran iplerden kurtulması gerektiğini bildiğinden işaret parmağı kalınlığındaki iplerden nasıl kurtulabileceğinin yollarını aramaya başladı.

"Bir yolu olmalı," diye mırıldanıp odayı bir kez daha gözleriyle incelerken arkasını görme amacıyla sandalyeyi kıpırdatmayı denedi ama mümkün olmadı. Nilüfer, o an yeni bir ayrıntıyı fark etti. Oturduğu sandalye parke zemine sabitlenmişti. Çaresizliğin vermiş olduğu hezimetle en iyi ihtimal öleceği gerçeği ile yüzleşti. Ölmekten korkmuyordu ama böyle alçakça bir ölümü kendine yediremiyordu. Daha da önemlisi arkasında onun için üzülecek onlarca insan vardı. Annesi, babası, ağabeyi, kardeşi, yeğenleri, arkadaşları, hatta Kevser ablası... Bir de Ali vardı ki Nilüfer, genç adamı düşününce bir an üzüntüden öleceğini sandı. Ali'ye ters davranmış, ona olan ilgisini yok saymıştı. Oysa şuan kepenkleri kapatmış mantığına iki çift lafı vardı genç kadının. Kalbi acıyla çarparken o, Ali'ye ne kadar az gülümsediğini düşünüyordu.

'Salağım ben salak! Rahmetliyi nasıl bilirdiniz diye sorduklarında suratsız dese haklıdır. Ali ne olur bul beni!'

Bir faydası olmayacağını bildiği halde bağlı olduğu sandalyede bir kez daha kıpırdandı. Gözleri dolmuştu. Boğazında büyüyen yumru, sızlayan burnu, karıncalanan midesiyle yeni bir aydınlanma daha yaşadı.

Sana Anne Diyebilir Miyim? (1. ve 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin