39. Bölüm

46.2K 3.2K 907
                                    


Selam olsun, selamlar olsun.

Az demedim uz demedim. Size bölüm yazdım. İnşallah beğenirsiniz. Beğenmeseniz de he deyip geçin. ;)

Peki nasıl mı geldik?
İyileştirmenin gücünü keşfeden en cici ikizlerimiz Can'ımız ve Çiçeğim'izle, flört aşamasını geçen Mert'imizle, tüm yaraları bir öpücükle kapanan Sevda'mızla ve öpücüğün bile iyi edemeyeceği Nilüfer'imizle sizin için, size geldik...

Güzel güzel okuyun e mi canımcıklarım?
Bu arada sağ olun, var olun!!!

Bu bölüm yorum ya da oylarıyla değil ruhlarıyla aramızda olan en hayalet okurcuklarıma gelsin.

İyi okumalar :) :) :)

Başına giren ağrıyla bilinci açıldı Sevda'nın. Gözlerini aralamayı şiddetle reddederken bedeninin üzerindeki ağırlığı uyku ilacının etkisine yordu. Boğazındaki acı da hissettiği derin üzüntünün onda yarattığı etkiydi ama düşünmek istemiyordu. Onun için 24 saat süren bir rüyaydı Toprak Ailesi. Tadı damağında kalmış, şimdi tekrar uyumaya çalışsa asla göremeyeceği bir rüya... Derin bir iç çekip yatakta yan dönme umuduyla hareket etti ama bu hareketi yanağına çarpan bir elle yarım kaldı. Gözlerini açıp karnının üstünde ağzı yarım karış açık yatan Can'a bakakaldı. Yüreğinde hissettiği rahatlamanın tarifi yoktu. Can'ın elini öpüp yüzünün yanına geri bırakırken hemen arkasındaki ona gülümseyen Mehmet'e takıldı gözleri. Küçük çocuk ağzını oynatarak ''Günaydın,'' deyince Sevda'nın yüzünde güller açtı. Öyle ki Mehmet bu kadını hep gülümsetmek gerektiğini düşünüyordu o an da. Utanıp başını yastığa geri koyarken Sevda'nın gülümseyişi hâlâ gözlerinin önündeydi. Sevda ise ikinci bir mutluluğun esiri olmuştu. Mehmet'in gülen yüzü, ona olan bakışları huzur sebebi olmuştu genç kadın için. Karnının üzerindeki diğer elin sahibine bakmak için başını yana çevirdiğinde başparmağını emen Çiçek'i gördü. Küçük kız uyurken çok masum ve tatlı görünüyordu. Tabi bunda üzerinde çiçekli atlet ve şort olmasının da payı büyüktü. Sevda kıkırdamasına engel olamadı ve eğilip Çiçek'in şakağına bir öpücük kondurdu. Hâlâ uyuyan ikizlerin keyfini bozmamak için başını yastığa geri koyarken Mert'in neden onu evine geri götürmediğini anlamaya çalışıyordu.

Gözlerini kapamış hissettiği duyguların tadına varırken çalan müzikle irkildi. Başını kaldırıp sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken çocukların yüzlerini buruşturup homurdanmalarını izlemek daha eğlenceli geldiğinden tüm dikkatini içini ısıtan, ona kimsesizliğini unutturan üçlüye çevirdi.

''Nasıl anlatsam bilemiyorum, içim içime sığmıyor.
O deli dolu neşe dolu kişi ben değilim sanki (sanki).
Dışarısı buz gibi lapa lapa kar var, benim içim yanıyor.
Eksi kırk derece soğuk suda bile yüzerim inan ki (inan ki, inan ki).''
Barış Manço'nun söylediği şarkının ilk nakaratının başlamasıyla, Mehmet başını yastığının altına gömerken, Can yüzünü buruşturmuş kulaklarını tıkamaya çalışıyordu. Çiçek ise başparmağını ağzından çekmiş elleriyle gözlerini kapatmıştı. Üç kafadan da itiraz edici sesler yükselmeye başlarken şarkının ilk nakaratı bitmiş ikinci nakaratı daha hareketli bir şekilde başlamıştı.
''Kara sevda kara sevda dedikleri daha ne olabilir ki?
Kara sevda kara sevda seni benden kim ayırabilir ki?
Çocukça bir aşk deyip de geçme sakın gülme halime.
Nasıl olduğunu anlayamadım ama seviyorum seni delicesine.''

İkinci nakaratla birlikte şarkının temposuna dayanamayan Çiçek omuzlarını ileri geri oynatmaya başlamıştı bile. Can'ın şarkıya eşlik etmesiyle de yerinden kalkıp yatağın üstünde devam etti omuzlarını oynatmaya. Mehmet bu hengâmede kendini yataktan yere atarak kurtarmayı tercih ederken Sevda, Can ve Çiçek'in arasında kalmış, çok geçmeden o da kahkahalarıyla onlara eşlik etmeye başlamıştı. Üçüncü nakaratın başlamasıyla yatakta zıplamaya başlayan ikizler birden kapatılan müzikle onaylamaz sesler çıkardılar.

Sana Anne Diyebilir Miyim? (1. ve 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin