24. Bölüm

47.2K 3.3K 1.3K
                                    


Selamlar!

Biz geldik! Bilin bakalım kiminle?

Gözlerine şiirler yazılacak kadınını bulan Mert'imizle, geriye adını bırakan Hanımefendi'mizle, bilmeden Mert'in başına iş açan Salih ağabeyimizle, sarhoş müşterimizle, Can'ımızla, Çiçeğim'izle, en çok da siz biriciğim okuyucularımızla yine yeni ve yeniden bir aradayız.

Multimedya facebook grubunun kapağı, şarkı Mert'in favorisi. Tavsiyedir...

Dido emojisi...

Hadi güzel güzel okuyun. :)

Mert'in gözleri bir kapıya bir de elindeki telefona kayıyordu. Derin bir nefes verip parmaklarını kirli sakalları üzerinde gezdirmeye başladı.

Telefonunun ekran kilidini hem gelen mesaj var mı diye kontrol etmek için hem de saate bakmak için açtı. Telefon ekranında gördüğü 21.21 ile burukça gülümsedi. Hanımefendi gecikmişti. Heyecanı yerini hüzne bırakırken sinirle cebine tıktı telefonunu.

''Düşünme boşuna. Bahane üretmeye gerek yok. Gelmeyecek işte. Gelse 45 dakika önce gelirdi. Hatta ben olsam bir saat öncesinden gelmiştim. Yalan mı lan?'' diye sorduğu kafenin cam kapısından yansıyan görüntüsüydü.

''Bakma bana öyle! Birde seninle bozuşmayalım. Gelmedi. Gelmeyecek,'' yüzünü sıvazlayıp yansımasına çatmaya devam etti. ''E, ne demeye bekliyorsun o zaman? Siktiğimin umudu işte... Hem gelse ne olacaktı ki? Ya git işine Mert! Git evine, çocuklarına, Leyla'na...''

Mert daha fazla kendine bakmaya dayanamayacağından cam kapıya arkasını dönüp boş kafeyi gözleriyle talan etmeye başladı.

''Bari yerleri süpüreyim.''

Aslında bu Mert'in kafede biraz daha oyalanması için küçük bir bahaneydi. Yoksa bu iş yarını da bekleyebilirdi ama Mert, Hanımefendi gelmeden gitmemeye kararlı gibiydi. Genç adam önce yerleri süpürdü, yetmedi bir kova suyla da sildi. Ardından masaların üstünü sildi. Kafede ki asılı saate baktığında saatin 22.11 olduğunu gördü.

'Belki yolu şaşırmıştır,' bu düşünceyle kafenin cam kapısını itip dışarı çıktı. Gecenin karanlığında el ayak çekilmişken bir kadının gelmeyeceğini bile bile yolunu gözlüyordu. Sağa sola biraz daha bakınıp kafeye geri döndü.
'Gelmeyeceksin biliyorum. Ben gelmeyişini izliyorum.'

Bu esnada cebinde titreyen telefonu ile tarifsiz bir heyecana kapıldı Mert. Aceleyle telefonunu açtığında iki tane mesajının olduğunu gördü. Biri Nilüfer'den diğeri ise Hanımefendi'dendi. Neredeyse yarım saat önce Hanımefendi'den gelen mesajı aceleyle açtı.

Kimden: Hanımefendi
Çok üzgünüm Mert, yapamayacağım.
Karşına çıkıp, benim adım Sevda, diyemeyeceğim. Özür dilerim...

Mert heyecanla açtığı mesajı hüzünle okumayı sonlandırdı.
'Adı Sevda'ymış. Sevda!'
''Canın sağ olsun Sevda,'' deyip Nilüfer'in mesajına bakmadan telefonunu cebine geri koydu. Kafenin arka tarafına geçip bu akşamüstü Hanımefendi için yaptığı elmalı kurabiyeleri saklama kabına yerleştirdi. Ardından ışıkları söndürüp kafenin kapısına kadar geldi. Üzgündü Mert. Her yutkunuşu büyük bir yumruyla tıkanıyordu. Her ihtimali değerlendirmişti elbette ama yüzleştiği gerçek hiçbir ihtimal kadar acısız olmuyordu. Kafenin sigortalarını kapattı ve dışarı çıkıp cam kapıyı kilitlemek için yere eğildi. Elleri titriyordu. Üşüyordu adam. En çok da kalbi üşüyordu. Yaz gününde ayaza tutulmuş gibiydi. Zaten yıllarca kara kışın içindeydi. İyi bile dayanmıştı...

Sana Anne Diyebilir Miyim? (1. ve 2. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin