Tiz bir serçe çığlığında saklanıyordu bazen.. Bazen satır arasında, bazen ise ilahi bir melodinin kollarında. Giriftar olmuş bir kaç yürek sızısı gibi buz tutmuş gönül hasırında.. Düşmemek için direnip İstanbul'un bağrını yuva belleyen yakamozlara tutunur gibi tutunuyordu zihninde küllenen onca tılsımlı kelâma..
Hasılı; Saklanıyor, kendini de kendinden saklıyordu..
Genç adam Asmalı mescit yolunun sonuna geldiğinde bir an durakladı . Islak saçları görüş alanını kısıtlıyordu bu nedenle siyah kahküllerinden yüzüne doğru süzülen yağmur tanelerini sağ eli ile silip, yavaşça başını iki yana salladı.
Nazik ve çevik bir hareketle alnına tel tel dökülmüş olan saçlarını da geriye doğru itti. Kapalı kapılar ardına gizlenmiş gözler tarafından keyifle izlendiğinden habersizce.
Bir çok insana göre standart üstü ve erişilmesi güç bir adamdı O. Bir çoğuna göre ise kibirli, kaba ve soğuk. Kimse ile onu tanımalarına yetecek kadar iletişim kurmuyor daima kendine çizdiği sınırların içerisinde yaşıyordu. Belki onu başkalarının gözünde erişilmez kılan da bu yönüydü. Gizemli ve merak uyandırıcı olması.
Son olarak omuzlarının üzerinde biriken suyu eli ile temizleyip başını doğrulttu ve kaldırımı titreterek ilerlemeye devam etti. Köşedeki büyük manifaturacının önünden geçerken duyduğu ses nedeniyle tekrar duraksadı. Sesin geldiği yöne çevirdi bakışlarını. Duymazdan gelinecek bir ses değildi, ki o herkesin bildiğinin aksine merhamet bekleyene de fazlasıyla merhametli bir adamdı.
Çayhanenin önündeki sarmaşıkların altında ıslanmış ve titreyerek mızırdayan üç yavru köpek gördü. Genç adam kaldırımdan yola tam bir adım atmıştı ki seri bir hareket ile attığı adımını çekip tekrar kaldırıma bastı. Gördüğü görüntü geri adım atmasına ve durmasına neden olmuştu. "Gerek kalmadı" diye geçirdi içinden.
Çünkü tamda o esnada genç bir hanım köpeklere doğru ilerliyordu. Bakışlarını çekti hemen, bakması doğru değildi hem merakta etmemişti esasen. Belli ki yardım edecekti onlara ve bu durumda ortada müdahale edilecek bir durum kalmamış oluyordu.
Fakat enteresan olan başka bir şey vardı orada.
Bir koku...
Ferah, tanıdık, bir o kadar keskin..
İlk etapta şaşırdı biraz..
İçine çekti başının etrafında bir toz bulutu gibi hızla dönen kokuyu..
"Tarçın,, Tabi ya tarçın kokusu bu"
Şuuru açılır açılmaz bilmişti kokuyu fakat sokağın bir anda tarçın kokmasına anlam verememişti.
Bakışlarını keskinleştirdi. Genç kız zarif bir yaprak gibi uçuşurken taze tarçın kokusu daha yoğun bir hal alıyor, Viyana'yı kuşatan Osmanlı ordusu gibi hızla kuşatıyordu sokağı, köşe bucak. ..
Yusuf her nefeste içine akın akın nüfuz eden tarçın kokusunun sarhoşu iken tekrar o yöne bakma gereksiniminde bulundu..
Üzerinde ki elbisenin suya, çamura değip kirleneceğinden endişe etmeden yere çöktü kız. Ardından cebinden çıkardığı dantel işlemeli zarif mendili ile su içinde olan küçük köpekleri silmeye başladı. Birde onlarla konuşuyor gibi bir hali vardı. Aradaki mesafe ve yağmurun kiremitlere vurarak çıkardığı tok sesten kızın ne dediği anlaşılmıyordu ama büyük bir özenle yavruları siliyor olduğu gözden kaçacak bir detay sınıfına da girmiyordu. Bunlar bariz şekilde ulaşmıştı genç adamın göz merceğine..
Bir müddet karşısında ki kızı izledi. Aklından yoluna gitmeyi geçirdiği anlarda olmuştu tabi, fakat iç güdüsü aklına baskın gelmiş ve biraz daha beklemesi konusunda ısrar etmişti. Normalde onun için mühim olmayan hiç bir konu için ziyan edecek vakti olmazdı.. Ve kontrolü dışında gelişen her şey ama her şey zaman kaybıydı.
Karşısında ki küçük hanımı tepkisiz ve mimiksiz izlerken , kız izlendiğinden bir haber olarak köpekleri kurulamayı bitirmişti. Sonunda başlarını okşayıp dönemin genç kızlarının olmazsa olmazı fırfırlı şemsiyesini köpeklerin üzerine bırakıp narin bir hareket ile doğruldu.
" Sizi alıp eve götürmek isterdim ama anneniz gelirse sizi bulamaz. Daha çok küçüksünüz bunu size yapamam. Ama yarın geçerken mutlaka size bakacağım burada durup annenizi bekleyin olur mu? " dedi genç kız ve ne hikmetse devasa gürültüye rağmen, o platonik diyalog genç adamın kulaklarına ulaşmıştı. Her ne kadar köpeklerle konuşan bir kızı garipsemiş olsa da sokak şenliklerindeki gösterilerden birini izliyor gibi hissetmişti.
Genç hanım son olarak yüzündeki pembe peçeyi dikkatlice iğneledi ve güzel suretinde açık tek bölüm olan gözlerini yere dikerek ters istikamete doğru ilerlemeye başladı.
Gereksiz diye yorumladığı bir görüntü ile kıymetli zamanını harcadığını fark eden Yusuf ise kendi yoluna devam etmeye başladı. Garip bir kız ve ıslak köpek yavrularının bu kadar zamanını almış olması kendisine kızmasına neden oldu. Sert sureti biraz daha kasılırken ifadesiz yüzü şimşeklerden daha keskin parlıyordu. Hayranlık duysalar dahi ondan çekinen insanların olması anlaşılır bir şeydi. Ki, hakkında söylenilenler buzdan bir şato gibi kaplamışken etrafını, farklı bir düşünce içerisinde bulunmak mantık hatası olurdu..
Korkmaktan ziyade daima çekinilen ve elde etmesi neredeyse imkansız olarak görülen adam profili yalnızca onun nevi şahsına münhasır bir izlenim olmalıydı..
İşte sırf bu yüzden bile namına yaraşır bir adamdı Yusuf..
Genç, yakışıklı, hoyrat biraz da kibirli..
**
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...